Sosaria Macerası Sayfaya git: 1, 2, 3, Sonraki |
Yazar
Mesaj
1. Kısım : Anarchy In Britannia
Bölüm 1
Britannia bankası yine olağan günlerinden birini yaşamaktadır. Herkes kendi derdinde, kendi halinde işini görmektedir. Bazıları hala çıkar peşinde, bazıları mağdur bir şekilde haykırmaktadır...
Taa ki 3 maskeli yabancı bankanın yakınında belirene kadar.
Bankanın özel güvenlik elemanlarını temizleyen soyguncuların bir sonraki hedefinde şehir muhafızları vardır.
Soyguncular aralarından birini kadın kılığına sokarak muhafızların takıldığı bara gönderirler. Kadın kılığına girmiş soyguncu, muhafızları o kadar çok içirir ki, muhafızlar oldukları yerde sızarlar.
Artık soyguncuları engelleyebilecek hiçbir şey kalmamıştır.
Soyguncular bankayı soymak için içeri girerler ancak hesaba katmadıkları birşey vardır. Server'ın ileri gelenlerinden ve aynı zamanda eski savaşta Lord British'in silah arkadaşı olan Lord Warheru'da havale işlemleri için bankadadır. Her sıradan insan gibi O'da sıra numarası alıp beklemektedir. Bu şekilde kimse O'nun aslında kim olduğunu bilmemektedir.
Lord Warheru soyguncuları doğru yola çekmek, topluma kazandırmak için dil dökmektedir. Ancak soyguncular o kadar inatçılardır ki Lord Warheru'nun hiçbir söylediğine kulak asmazlar. Warheru'nun sabrı taşmak üzeredir.
O sirada Server'ın yönetim kurulu binasında, Lord Warheru'nun durumunu tartışmak üzere olağan üstü bir
toplantı yapılmaktadır...
Ancak Discmen, Lord Warheru ile ilgili hic beklenmedik bir tepki verir ve gecenin bi vaktinde sıcak yataklarından kaldırdığı yetkilileri geri gönderir.
Toplantı bittikten sonra, Erective, Discmen'e bu yaptığının nedenini sorar?
Discmen : Warheru üç tane kıytırık soyguncuyla başa çıkamayacak mı?
Erective : Onlar Denyo Kardeşler! Üç kıytırık soyguncu değil. Onların neler yapabileceğini en az benim kadar sende biliyosun.
Discmen : İyi işte. Bırak yapsınlar o zaman...
Erective : Ne demeye çalışıyorsun?
Discmen : Warheru artık çok yaşlandı. Bir yer değişikliği gerekiyor. Artık O'nun da, arkadaşı Lord British gibi emekli olma vakti geldi. Ancak bunu asla yapmaz. Bırakalım da Denyo Kardeşler emekliliğine yardımcı olsun.
Erective : Çok tehlikeli bir oyun oynuyorsun Discmen. Warheru bunu öğrenirse neler olur biliyor musun? Hem diğer rehineler ne olacak?
Discmen : Merak etme. Olayları yakından izleyip bize bildirmesi için birini görevlendirdim. Warheru'nun işi biter bitmez rehineleri kurtaracağız. Hem Britannia'nın güvenini kazanacağız hem de Warheru'dan kurtulacağız. Bir taşla iki kuş...
Erective : Umarım korktuğum şey olmaz...
Bu sırada tekrar Britannia bankasında...
Soyguncular Lord Warheru'nun sinirlerini iyice zorlamışlardır. Artık günah ondan gitmiştir...
Denyo Kardeşlerin kahkahalari gördükleri şey karşısında yerini korkuya ve çaresizliğe bırakmıştır.
Lord Warheru yalnızca Britannia bankasındaki eşyaları kurtarmakla kalmamış, aynı zamanda Denyo Kardeşlerin kötü
gidişatına da bir son vermişti. Bu sebepten dolayı banker kendisine kıyak yaparak sıra beklemeden işlemlerini yapmasını sağlar.
Ancak Lord Warheru'yu başka ve daha büyük bir tehlike beklemektedir...
Toplantıyı erken bitirmesinden şüphelenip, bütün kuralları çiğneyerek Discmen'i dinleyen kahraman bir yetkili bütün olan
biteni Lord Warheru ile paylaşır. Artık olaylardan haberdar olan Warheru akıllıca bir plan yapar ve planını uygulamak üzere
tekrar Britannia bankasına gider... Tabii bu sırada Discmen'in casusu da bankada olan olaylardan Discmen'i haberdar etmek
üzere page atar...
-- Acaba Discmen istediği tahta kavuşabilecek mi? Discmen'in yedek planı ne? Discmen'in casusu kimdi? Peki ya Warheru'nın planı ne? Warheru'ya yardımcı olmak için büyük bir cesaret örneği sergileyen yetkili kim? Bütün bu soruların cevabı ikinci bölümde, en azından öyle umuyorum...
Bölüm 1
Britannia bankası yine olağan günlerinden birini yaşamaktadır. Herkes kendi derdinde, kendi halinde işini görmektedir. Bazıları hala çıkar peşinde, bazıları mağdur bir şekilde haykırmaktadır...
Taa ki 3 maskeli yabancı bankanın yakınında belirene kadar.
Bankanın özel güvenlik elemanlarını temizleyen soyguncuların bir sonraki hedefinde şehir muhafızları vardır.
Soyguncular aralarından birini kadın kılığına sokarak muhafızların takıldığı bara gönderirler. Kadın kılığına girmiş soyguncu, muhafızları o kadar çok içirir ki, muhafızlar oldukları yerde sızarlar.
Artık soyguncuları engelleyebilecek hiçbir şey kalmamıştır.
Soyguncular bankayı soymak için içeri girerler ancak hesaba katmadıkları birşey vardır. Server'ın ileri gelenlerinden ve aynı zamanda eski savaşta Lord British'in silah arkadaşı olan Lord Warheru'da havale işlemleri için bankadadır. Her sıradan insan gibi O'da sıra numarası alıp beklemektedir. Bu şekilde kimse O'nun aslında kim olduğunu bilmemektedir.
Lord Warheru soyguncuları doğru yola çekmek, topluma kazandırmak için dil dökmektedir. Ancak soyguncular o kadar inatçılardır ki Lord Warheru'nun hiçbir söylediğine kulak asmazlar. Warheru'nun sabrı taşmak üzeredir.
O sirada Server'ın yönetim kurulu binasında, Lord Warheru'nun durumunu tartışmak üzere olağan üstü bir
toplantı yapılmaktadır...
Ancak Discmen, Lord Warheru ile ilgili hic beklenmedik bir tepki verir ve gecenin bi vaktinde sıcak yataklarından kaldırdığı yetkilileri geri gönderir.
Toplantı bittikten sonra, Erective, Discmen'e bu yaptığının nedenini sorar?
Discmen : Warheru üç tane kıytırık soyguncuyla başa çıkamayacak mı?
Erective : Onlar Denyo Kardeşler! Üç kıytırık soyguncu değil. Onların neler yapabileceğini en az benim kadar sende biliyosun.
Discmen : İyi işte. Bırak yapsınlar o zaman...
Erective : Ne demeye çalışıyorsun?
Discmen : Warheru artık çok yaşlandı. Bir yer değişikliği gerekiyor. Artık O'nun da, arkadaşı Lord British gibi emekli olma vakti geldi. Ancak bunu asla yapmaz. Bırakalım da Denyo Kardeşler emekliliğine yardımcı olsun.
Erective : Çok tehlikeli bir oyun oynuyorsun Discmen. Warheru bunu öğrenirse neler olur biliyor musun? Hem diğer rehineler ne olacak?
Discmen : Merak etme. Olayları yakından izleyip bize bildirmesi için birini görevlendirdim. Warheru'nun işi biter bitmez rehineleri kurtaracağız. Hem Britannia'nın güvenini kazanacağız hem de Warheru'dan kurtulacağız. Bir taşla iki kuş...
Erective : Umarım korktuğum şey olmaz...
Bu sırada tekrar Britannia bankasında...
Soyguncular Lord Warheru'nun sinirlerini iyice zorlamışlardır. Artık günah ondan gitmiştir...
Denyo Kardeşlerin kahkahalari gördükleri şey karşısında yerini korkuya ve çaresizliğe bırakmıştır.
Lord Warheru yalnızca Britannia bankasındaki eşyaları kurtarmakla kalmamış, aynı zamanda Denyo Kardeşlerin kötü
gidişatına da bir son vermişti. Bu sebepten dolayı banker kendisine kıyak yaparak sıra beklemeden işlemlerini yapmasını sağlar.
Ancak Lord Warheru'yu başka ve daha büyük bir tehlike beklemektedir...
Toplantıyı erken bitirmesinden şüphelenip, bütün kuralları çiğneyerek Discmen'i dinleyen kahraman bir yetkili bütün olan
biteni Lord Warheru ile paylaşır. Artık olaylardan haberdar olan Warheru akıllıca bir plan yapar ve planını uygulamak üzere
tekrar Britannia bankasına gider... Tabii bu sırada Discmen'in casusu da bankada olan olaylardan Discmen'i haberdar etmek
üzere page atar...
-- Acaba Discmen istediği tahta kavuşabilecek mi? Discmen'in yedek planı ne? Discmen'in casusu kimdi? Peki ya Warheru'nın planı ne? Warheru'ya yardımcı olmak için büyük bir cesaret örneği sergileyen yetkili kim? Bütün bu soruların cevabı ikinci bölümde, en azından öyle umuyorum...
Çok konuşulan, Saadettin Teksoy'un heryerde kovaladığı uzaylılar sonunda dünyaya gelmişlerdi. Ancak sanıldığı gibi
büyük kafalı büyük gözlü değillerdi (çünkü c_man idsini kullandım). Peki şimdi ne olacak demeyin, okuyun görün, bütün
işler, bilinmeyenler burada çözülüyor...
- Sony'nin laboratuvarında olan olaylardan geçtiğimiz bölümde bahsetmiştik değil mi? Heh tamam. Uzaylılar orada
konuşadursun, bizim Macroman ve Mondain taşın nereden ve nasıl geldiğini araştırmak üzere çöle yönelirler.
Macroman : Öyleyse şu taş mıdır kristal midir, her neyse, yüksekten düşmemiş demektir.
Mondain : Ama taşı bulan kişi, yani Rose, çok yüksekten düştüğünü söylemişti. Öyle ki söylediğine göre O'nu kuma
bulamıştı...
Macroman : Rose'da mining skilli var mıydı?
Mondain : Hayır. Neden ki? Ne alakası var?
Macroman : Etrafına bak. Çöldeyiz. Her taraf yumuşak kum. Eğer Rose'un öylediği gibi taş o kadar yüksekten düşseydi,
muhtemelen kumun içine gömülürdü. Rose'da da yalnızca hayvanlarla ilgili yetenek olduğuna göre...
Mondain : Yalan mı söyledi? İyi ama neden?
Macroman : İki ihtimal var. Birincisi taşla ilgili bize söylemediği birşey var ve taşla bizzat ilgili olan kişi
kendisi. İkincisi ise bu taşı isteyen başka biri daha var ve Rose o kişiyle iş birliği yapıyor.
Mondain : Siyah cübbeli birinin daha taşı araştırdığını duydum.
Macroman : Rose'un Vesper civarında bir evi vardı. Denemeye değer.
Mondain : Sanırım aradığımız cevapları orada bulabiliriz. Gidelim...
Bu sırada Warheru'da Sony'e, kristali göstermeye gider...
Warheru : Lord Zeratul, bu dünyaya tekrar geliş sebebiniz nedir?
Zeratul : Kristal, Lord Warheru, geçen sefer gitmeden bıraktığımız kristal yerinden oynatılmış. Kristali almaya
ve bu küstahlığın sebebini öğrenmeye geldim.
Warheru : Söz konusu kristal bu mu?
Zeratul : Kristali sen mi çaldın? Neden?
Warheru : Bu kristal çalıntı değil. Bir oyuncumuz tarafından çölde bulundu ve bana getirildi.
Zeratul : Bu kristal bizzat benim tarafımdan bırakıldı. Ve normal bir oyuncu tarafından yerinden oynatılması söz
konusu olamaz. Açıklama bekliyorum, Lord Warheru...
Warheru : Lord Zeratul, son kez söylüyorum. Kristalinizin çalınması ile ilgim yok! Ne benim ne de kontrolüm altındaki diğer yetkililerin...
Zeratul : Bu işi öğrenene kadar dünyanızdan gitmeyeceğiz, Lord Warheru. Umarım söylediğiniz gibidir. Aksi taktirde ne olacağını biliyorsunuz...
Macroman ve Mondain, Dido ve Zuruziel'i olaylardan haberdar ederler ve söz konusu eve giderken onları da yanlarına alırlar.
Mondain : Kim?
Zuruziel : Erective. Bu cübbe, oyuncu olduğu zamanlarda ona ödül olarak verlimişti. Staff'a girdikten sonra oyuncu
karakterleri silinmişti. Ancak cübbeyi saklamış. Bu cübbe çok büyük bir büyüsel güce sahip. Giyildiği anda, giyen kişinin
cinsiyetini, ten rengini ve skillerini baştan aşağı değiştirebilir. Bir balıkçıyı, büyücü yapabilir ya da bir savaşçıyı
hazine avcısı yapabilir.
Mondain : Bir dakika. Ben bu cübbeyi bir yerde daha gördüm... Wind'da! Oradaki büyücülerin lideri giyiyordu bunu.
Macroman : Yani aslında, O büyücülerin lideri felan değildi. Rose'du!
Zuruziel : Evet aynen öyle. Korkarım uzun zamandır aldatılıyoruz arkadaşlar. Yönetim Kurulunu bir an önce haberdar
etmeliyiz...
Dido : Zuruziel, ben de o Robe'dan istiyorum. Bir de tek taş yüzük sözün var unutma...
Zuruziel : Tamam Dido hallederiz... Hadi gidiyoruz...
Yönetim Kurulu, Rose'un kimliğini ortaya çıkaradursun, Rose, gelişmeleri bildirmek üzere efendisi, Erective'e gider...
Rose : Efendim, kristal Zeratulda. Artık ele geçirmemiz mümkün değil.
Erective : Yanılıyorsun. Zeratul'u gözünde fazla büyütme. O ve Warheru ile eski bir dost ilgilenecek. Bizim görevimiz Yönetim Kurulunun geri kalanını halletmek. Sonunda intikam vakti geldi...
Rose : Efendim, baktığımda cübbem yerinde yoktu. Büyük ihtimalle Yönetim Kurulu ele geçirdi.
Erective : Artık o cübbeye ihtiyacın yok. Al bunu giy. +15 Mage Robe. Daha Osi'ye bile gelmedi böylesi.
Rose : Teşekkür ederim efendim...
Erective : Zaman kaybetmeden gidelim. Hazırlıksız yakalarsak işimiz çok kolay olur. Ancak British ve Blackthrone'un korumaları tarafından korunuyor. Önceki sefer Undeadler işin içine girdi. Bu sefer onların haberi olmadan bitmeli. Yoksa bu iş fazla uzar..
Erective, Warheru'nun yokluğundan faydalanıp, Yönetim Kuruluna sürpriz bir baskın hazırlığına başlamıştır. Bu sırada
Warheru, Zeratul ile birlikte, Minoc'a, Fakir ile görüşmeye giderler. Sony'yi de yanlarına alırlar. Çünkü Fakir ile
arası en iyi olan karakter Sony'dir. Ancak Sony artık bir insan ya da bilimadamı değil, Zeratul'un emrinde çalışan Dark Templar birliğinden biri olmuş, bu doğrultuda büyük güçlerle donatılmıştır. Yalnızca güçleri değil, bilim konusundaki
bilgiside yüksek oranda artmıştır.
Warheru : Kristali sana kim getirdi, daha fazla yalan istemiyorum.
Fakir : Hala gerçekleri göremiyorsun Warheru. Hala tehlikelerden haberdar olmayı öğrenememişsin...
Zeratul : Hemen soruya cevap ver!
Fakir : Kimse bana ne yapmam gerektiğini söyleyemez! Sen bile Zeratul!
Warheru : Sen Zeratul'u nerden tanıyorsun?
Fakir : Çok daha fazlasını biliyorum, Warheru... Tahmin edebileceğinden de fazlasını...
Sony : Fakir, sorulan soruya lütfen cevap ver. Ben arkadaşın olarak söz veriyorum, sana zarar gelmeyecek...
Fakir : Hahaha! Bana isteseniz de zarar veremezsiniz!
Zeratul : Bu ölümlünün dili fazla uzamış...
Fakir : Öyleyse durma Zeratul! Sandığından çok daha güçlüyüm. (bilinmeyen bir iki büyülü sözcük fısıldar ve
yakınlarda bir kapı açılır...)
Zeratul : Tarikat? İmkansız!
Fakir : İmkansız değil Zeratul, kaçınılmaz!
Warheru : Açıklama bekliyorum, Fakir. Daha fazla bu saygısızlığa göz yumamam...
Fakir : Yıllar önce Zeratul bu dünyayı yok yere mi bırakıp gitti sanıyorsun Warheru? Kristali bilgi toplamak için mi bıraktı zannediyorsun? O Kristal, Protoss ırkının güç kaynaklarından biridir. Zeratul, bu kadar eski bir çağda hiçbir
güçleri olmadığını biliyordu. Buraya geldiğinde, tarikat ile karşılaştı. Kendi dünyalarında tek eliyle yenebileceği bu tarikat bu dünyada yenilmesi imkansız bir güçtü. Bu yüzden Zeratul, Kristali enerji toplaması için, 20 yıl sonra tekrar bu dünyaya döndükleri zaman onlara kendi dünyalarında olduğu kadar büyük bir güç sağlayacak şekilde ayarlamış ve bu dünya üzerindeki en yoğun enerji merkezine bırakmıştı. Ancak beklemediği birşey oldu. Kristal 19 yıl boyunca güç topladı ve son yıl tamamlanmak üzereyken yerinden oynatıldı. Ancak kristali bu dünyadan bilen tek bir kişi vardı. Bizzat Zeratul tarafından kristali koruması istenmişti. O kristalin içindeki gücün ne kadar büyük olduğunu istersen Zeratul'un kendisine sor. O benden daha iyi bilir.
Zeratul : Kristali koruyan kişi 6 sene önce öldü.
Fakir : Bu kadar emin olma, Zeratul.
Warheru : Kimsin sen, Fakir? Kimsin!
Fakir : Bunu şimdiye kadar farketmemene çok şaşırmıştım Warheru. 6 yıl boyunca hiç mi farkına varamadın?
Warheru : İmkansız! Olamaz, sen olamazsın, sen öldün!
Fakir : İmkansız değil Warheru, kaçınılmaz! (Fakir tekrar bir iki büyülü sözcük fısıldar...)
Warheru : Seni öldürdüm! Düştüğünü kendi gözlerimle gördüm. Oradan ben bile sağ kurtulamazdım!
Discmen : Evet Warheru. Beni öldürdün. Ama yalnızca fiziksel olarak! Benim gücümün sınırlarını hiç göremedin. Ya da
görmezlikten geldin! Ben Sosaria'nın ruhani efendisiydim unuttun mu? Oyunculara sürekli canlanma hakkı tanıyarak onların
bir anlamda ölümsüz olmasını sağlayan bendim. Sen beni ölü bilirken, ben 6 sene boyunca güçlendim.
Warheru : Fakir'den ne istedin? Kendi halinde bir madenciydi...
Discmen : Gücümü toplayana kadar bir bedene ihtiyacım vardı. Ancak yanılıyorsun. Fakir başından beri benim için
çalışıyordu. Yani kendini feda etti.
Zeratul : Discmen... Ne kadar güçlü olursan ol, elbet sonun gelecek. Her hakeden gibi sende öleceksin!
Discmen : Bir şeyi unutuyorsun Zeratul. Ben zaten ölüyüm! Götürün şunları! İkinci bir emre kadar zindanda kalacaklar. Bu arada zahmet olmazsa kristali rica edeyim, Lord Zeratul...
Bu sırada Yönetim Kurulu Rose'un durumunu görüşmektedir. Elbette ne Erective'in planından ne de Discmen'in dönüşünden haberleri yoktur.
Bu sürpriz baskın ile şok olan Yönetim Kurulu, kapana kısılmıştır. Order ve Chaos muhafızları ellerinden geleni yapacaklardır ancak sayıları Ophidianlara göre çok azdır. Tek kurtuluş şansları Lich kralını haberdar etmektir. Ancak oradan çıkmaları çok zordur...
Bu sırada harekat için tetikte bekleyen Templar'lar, telepati yoluyla iletişim kurmaya çalışırlar...
Discmen ise kristali çözebilmek için çalışmalara başlamıştır...
-- Olaylar büyüyor. Erective Yönetim Kurulu'nu bastı! İçerdeki herkesin öldürülmesi an meselesi. Dark Templar lideri Zeratul, Warheru ile birlikte hapis tutuluyor. Ama neden? Eğer öldürmek isteselerdi çoktan öldürürlerdi (Olur mu lan! O zaman dizi biter). Zeratul'un yakın arkadaşı, aynı zamanda onunla birlikte sayısız savaşa katılan, ancak üstüne beyaz filliboya dökülmesi sonucu tek Light Templar olarak tanınan Recel, zamanında yetişebilecek mi? Dönüşü muhteşem olan Discmen, ayini tamamlayıp, bütün dünyayı karanlığa gömecek güce erişebilecek mi? Valheru uzun zamandan sonra hikaye için tekrar yorum yazacak mı? Rachel, rolünü beğenmeyip, Yadigar'ı banlayacak mı? Yadigar'dan başka rol isteyen çıkacak mı? Peki Yadigar'da o kadar bol rol var mı? Yayında ve yapımda emeği geçenlerin gerçek boyutu ne? Bu işlerin arkasında kim var? Yadigar bu hikayeyi uydurarak iyi halt etti mi? (Saçmala oğlum kim tutar seni). Bu soruların cevabını sonraki bölümde belki bulabilirsiniz. Bulamazsanız sorumluluk kabul etmiyoruz. --
büyük kafalı büyük gözlü değillerdi (çünkü c_man idsini kullandım). Peki şimdi ne olacak demeyin, okuyun görün, bütün
işler, bilinmeyenler burada çözülüyor...
- Sony'nin laboratuvarında olan olaylardan geçtiğimiz bölümde bahsetmiştik değil mi? Heh tamam. Uzaylılar orada
konuşadursun, bizim Macroman ve Mondain taşın nereden ve nasıl geldiğini araştırmak üzere çöle yönelirler.
Macroman : Öyleyse şu taş mıdır kristal midir, her neyse, yüksekten düşmemiş demektir.
Mondain : Ama taşı bulan kişi, yani Rose, çok yüksekten düştüğünü söylemişti. Öyle ki söylediğine göre O'nu kuma
bulamıştı...
Macroman : Rose'da mining skilli var mıydı?
Mondain : Hayır. Neden ki? Ne alakası var?
Macroman : Etrafına bak. Çöldeyiz. Her taraf yumuşak kum. Eğer Rose'un öylediği gibi taş o kadar yüksekten düşseydi,
muhtemelen kumun içine gömülürdü. Rose'da da yalnızca hayvanlarla ilgili yetenek olduğuna göre...
Mondain : Yalan mı söyledi? İyi ama neden?
Macroman : İki ihtimal var. Birincisi taşla ilgili bize söylemediği birşey var ve taşla bizzat ilgili olan kişi
kendisi. İkincisi ise bu taşı isteyen başka biri daha var ve Rose o kişiyle iş birliği yapıyor.
Mondain : Siyah cübbeli birinin daha taşı araştırdığını duydum.
Macroman : Rose'un Vesper civarında bir evi vardı. Denemeye değer.
Mondain : Sanırım aradığımız cevapları orada bulabiliriz. Gidelim...
Bu sırada Warheru'da Sony'e, kristali göstermeye gider...
Warheru : Lord Zeratul, bu dünyaya tekrar geliş sebebiniz nedir?
Zeratul : Kristal, Lord Warheru, geçen sefer gitmeden bıraktığımız kristal yerinden oynatılmış. Kristali almaya
ve bu küstahlığın sebebini öğrenmeye geldim.
Warheru : Söz konusu kristal bu mu?
Zeratul : Kristali sen mi çaldın? Neden?
Warheru : Bu kristal çalıntı değil. Bir oyuncumuz tarafından çölde bulundu ve bana getirildi.
Zeratul : Bu kristal bizzat benim tarafımdan bırakıldı. Ve normal bir oyuncu tarafından yerinden oynatılması söz
konusu olamaz. Açıklama bekliyorum, Lord Warheru...
Warheru : Lord Zeratul, son kez söylüyorum. Kristalinizin çalınması ile ilgim yok! Ne benim ne de kontrolüm altındaki diğer yetkililerin...
Zeratul : Bu işi öğrenene kadar dünyanızdan gitmeyeceğiz, Lord Warheru. Umarım söylediğiniz gibidir. Aksi taktirde ne olacağını biliyorsunuz...
Macroman ve Mondain, Dido ve Zuruziel'i olaylardan haberdar ederler ve söz konusu eve giderken onları da yanlarına alırlar.
Mondain : Kim?
Zuruziel : Erective. Bu cübbe, oyuncu olduğu zamanlarda ona ödül olarak verlimişti. Staff'a girdikten sonra oyuncu
karakterleri silinmişti. Ancak cübbeyi saklamış. Bu cübbe çok büyük bir büyüsel güce sahip. Giyildiği anda, giyen kişinin
cinsiyetini, ten rengini ve skillerini baştan aşağı değiştirebilir. Bir balıkçıyı, büyücü yapabilir ya da bir savaşçıyı
hazine avcısı yapabilir.
Mondain : Bir dakika. Ben bu cübbeyi bir yerde daha gördüm... Wind'da! Oradaki büyücülerin lideri giyiyordu bunu.
Macroman : Yani aslında, O büyücülerin lideri felan değildi. Rose'du!
Zuruziel : Evet aynen öyle. Korkarım uzun zamandır aldatılıyoruz arkadaşlar. Yönetim Kurulunu bir an önce haberdar
etmeliyiz...
Dido : Zuruziel, ben de o Robe'dan istiyorum. Bir de tek taş yüzük sözün var unutma...
Zuruziel : Tamam Dido hallederiz... Hadi gidiyoruz...
Yönetim Kurulu, Rose'un kimliğini ortaya çıkaradursun, Rose, gelişmeleri bildirmek üzere efendisi, Erective'e gider...
Rose : Efendim, kristal Zeratulda. Artık ele geçirmemiz mümkün değil.
Erective : Yanılıyorsun. Zeratul'u gözünde fazla büyütme. O ve Warheru ile eski bir dost ilgilenecek. Bizim görevimiz Yönetim Kurulunun geri kalanını halletmek. Sonunda intikam vakti geldi...
Rose : Efendim, baktığımda cübbem yerinde yoktu. Büyük ihtimalle Yönetim Kurulu ele geçirdi.
Erective : Artık o cübbeye ihtiyacın yok. Al bunu giy. +15 Mage Robe. Daha Osi'ye bile gelmedi böylesi.
Rose : Teşekkür ederim efendim...
Erective : Zaman kaybetmeden gidelim. Hazırlıksız yakalarsak işimiz çok kolay olur. Ancak British ve Blackthrone'un korumaları tarafından korunuyor. Önceki sefer Undeadler işin içine girdi. Bu sefer onların haberi olmadan bitmeli. Yoksa bu iş fazla uzar..
Erective, Warheru'nun yokluğundan faydalanıp, Yönetim Kuruluna sürpriz bir baskın hazırlığına başlamıştır. Bu sırada
Warheru, Zeratul ile birlikte, Minoc'a, Fakir ile görüşmeye giderler. Sony'yi de yanlarına alırlar. Çünkü Fakir ile
arası en iyi olan karakter Sony'dir. Ancak Sony artık bir insan ya da bilimadamı değil, Zeratul'un emrinde çalışan Dark Templar birliğinden biri olmuş, bu doğrultuda büyük güçlerle donatılmıştır. Yalnızca güçleri değil, bilim konusundaki
bilgiside yüksek oranda artmıştır.
Warheru : Kristali sana kim getirdi, daha fazla yalan istemiyorum.
Fakir : Hala gerçekleri göremiyorsun Warheru. Hala tehlikelerden haberdar olmayı öğrenememişsin...
Zeratul : Hemen soruya cevap ver!
Fakir : Kimse bana ne yapmam gerektiğini söyleyemez! Sen bile Zeratul!
Warheru : Sen Zeratul'u nerden tanıyorsun?
Fakir : Çok daha fazlasını biliyorum, Warheru... Tahmin edebileceğinden de fazlasını...
Sony : Fakir, sorulan soruya lütfen cevap ver. Ben arkadaşın olarak söz veriyorum, sana zarar gelmeyecek...
Fakir : Hahaha! Bana isteseniz de zarar veremezsiniz!
Zeratul : Bu ölümlünün dili fazla uzamış...
Fakir : Öyleyse durma Zeratul! Sandığından çok daha güçlüyüm. (bilinmeyen bir iki büyülü sözcük fısıldar ve
yakınlarda bir kapı açılır...)
Zeratul : Tarikat? İmkansız!
Fakir : İmkansız değil Zeratul, kaçınılmaz!
Warheru : Açıklama bekliyorum, Fakir. Daha fazla bu saygısızlığa göz yumamam...
Fakir : Yıllar önce Zeratul bu dünyayı yok yere mi bırakıp gitti sanıyorsun Warheru? Kristali bilgi toplamak için mi bıraktı zannediyorsun? O Kristal, Protoss ırkının güç kaynaklarından biridir. Zeratul, bu kadar eski bir çağda hiçbir
güçleri olmadığını biliyordu. Buraya geldiğinde, tarikat ile karşılaştı. Kendi dünyalarında tek eliyle yenebileceği bu tarikat bu dünyada yenilmesi imkansız bir güçtü. Bu yüzden Zeratul, Kristali enerji toplaması için, 20 yıl sonra tekrar bu dünyaya döndükleri zaman onlara kendi dünyalarında olduğu kadar büyük bir güç sağlayacak şekilde ayarlamış ve bu dünya üzerindeki en yoğun enerji merkezine bırakmıştı. Ancak beklemediği birşey oldu. Kristal 19 yıl boyunca güç topladı ve son yıl tamamlanmak üzereyken yerinden oynatıldı. Ancak kristali bu dünyadan bilen tek bir kişi vardı. Bizzat Zeratul tarafından kristali koruması istenmişti. O kristalin içindeki gücün ne kadar büyük olduğunu istersen Zeratul'un kendisine sor. O benden daha iyi bilir.
Zeratul : Kristali koruyan kişi 6 sene önce öldü.
Fakir : Bu kadar emin olma, Zeratul.
Warheru : Kimsin sen, Fakir? Kimsin!
Fakir : Bunu şimdiye kadar farketmemene çok şaşırmıştım Warheru. 6 yıl boyunca hiç mi farkına varamadın?
Warheru : İmkansız! Olamaz, sen olamazsın, sen öldün!
Fakir : İmkansız değil Warheru, kaçınılmaz! (Fakir tekrar bir iki büyülü sözcük fısıldar...)
Warheru : Seni öldürdüm! Düştüğünü kendi gözlerimle gördüm. Oradan ben bile sağ kurtulamazdım!
Discmen : Evet Warheru. Beni öldürdün. Ama yalnızca fiziksel olarak! Benim gücümün sınırlarını hiç göremedin. Ya da
görmezlikten geldin! Ben Sosaria'nın ruhani efendisiydim unuttun mu? Oyunculara sürekli canlanma hakkı tanıyarak onların
bir anlamda ölümsüz olmasını sağlayan bendim. Sen beni ölü bilirken, ben 6 sene boyunca güçlendim.
Warheru : Fakir'den ne istedin? Kendi halinde bir madenciydi...
Discmen : Gücümü toplayana kadar bir bedene ihtiyacım vardı. Ancak yanılıyorsun. Fakir başından beri benim için
çalışıyordu. Yani kendini feda etti.
Zeratul : Discmen... Ne kadar güçlü olursan ol, elbet sonun gelecek. Her hakeden gibi sende öleceksin!
Discmen : Bir şeyi unutuyorsun Zeratul. Ben zaten ölüyüm! Götürün şunları! İkinci bir emre kadar zindanda kalacaklar. Bu arada zahmet olmazsa kristali rica edeyim, Lord Zeratul...
Bu sırada Yönetim Kurulu Rose'un durumunu görüşmektedir. Elbette ne Erective'in planından ne de Discmen'in dönüşünden haberleri yoktur.
Bu sürpriz baskın ile şok olan Yönetim Kurulu, kapana kısılmıştır. Order ve Chaos muhafızları ellerinden geleni yapacaklardır ancak sayıları Ophidianlara göre çok azdır. Tek kurtuluş şansları Lich kralını haberdar etmektir. Ancak oradan çıkmaları çok zordur...
Bu sırada harekat için tetikte bekleyen Templar'lar, telepati yoluyla iletişim kurmaya çalışırlar...
Discmen ise kristali çözebilmek için çalışmalara başlamıştır...
-- Olaylar büyüyor. Erective Yönetim Kurulu'nu bastı! İçerdeki herkesin öldürülmesi an meselesi. Dark Templar lideri Zeratul, Warheru ile birlikte hapis tutuluyor. Ama neden? Eğer öldürmek isteselerdi çoktan öldürürlerdi (Olur mu lan! O zaman dizi biter). Zeratul'un yakın arkadaşı, aynı zamanda onunla birlikte sayısız savaşa katılan, ancak üstüne beyaz filliboya dökülmesi sonucu tek Light Templar olarak tanınan Recel, zamanında yetişebilecek mi? Dönüşü muhteşem olan Discmen, ayini tamamlayıp, bütün dünyayı karanlığa gömecek güce erişebilecek mi? Valheru uzun zamandan sonra hikaye için tekrar yorum yazacak mı? Rachel, rolünü beğenmeyip, Yadigar'ı banlayacak mı? Yadigar'dan başka rol isteyen çıkacak mı? Peki Yadigar'da o kadar bol rol var mı? Yayında ve yapımda emeği geçenlerin gerçek boyutu ne? Bu işlerin arkasında kim var? Yadigar bu hikayeyi uydurarak iyi halt etti mi? (Saçmala oğlum kim tutar seni). Bu soruların cevabını sonraki bölümde belki bulabilirsiniz. Bulamazsanız sorumluluk kabul etmiyoruz. --
Düğümler çözüldü. Maskeler düştü. Peki şimdi ne olacak? İşte cevabı...
Lord Recel, Zeratul'u kurtarmak için yola koyulmuştur. Bu sırada ayin de sürmektedir... Ve Yönetim Kurulunda işler
iyice kızışmıştır...
Kurnazlık yapıp, binaya arka taraftan tırmanan Rose ve birkaç Ophidian, arkadaki muhafızları öldürür ve Yönetim Kurulu
üyelerinin geri kalanını tuzağa düşürür.
Bu sırada Lord Recel, Zeratul'un hapis tutulduğu bölgeye, ulaşmıştır. Bir tabur Dark Templar da O'nun yanındadır.
Discmen'in liderliğindeki tarikatın muhafızlarını etkisiz hale getiren Recel;
Zeratul, Warheru ve Sony'i kurtarır.
isimli bir yetkilinin gözetimi ve bilgisi dahilinde bu dünyada, güç toplamak üzere bıraktım. Ancak Discmen bana ihanet etti ve kristali çaldı. Şimdi ise kristali çözmeye çalışıyor. Yaydığı gücühissedebiliyorum. Fazla uzakta değil. ben de bilmiyorum) haberinizin olmadığı bir tarikatın hareketlerine rastladık. Bu tarikatın başında kim olduğunu bilmiyorduk ancak bizi bile şaşırtacak bir güce sahiptiler. Buraya geldiğimizden yalnızca sizin haberiniz vardı. Ancak onlar kristalin gücünü farketmiş olsalar gerek ki geldiğimizi anlamaları uzun sürmedi. Tarikat tarafından saldırıya uğradık. Bu dünyadaki gücümüz kendi gezegenimiz olan Shakuras'daki kadar yüksek değil. Bu yüzden geri çekilmek zorunda kaldık. Ancak anladık ki eğer bu tarikat varlığını sürdürürse çok yakın bir zamanda tüm dünyayı ele geçirecek bir güce sahip olacaktı. Eğer bu olursa galakside bizim varlığımızı bilen ve tehdit unsuru oluşturan bir diğer ırk daha çıkacaktı. Zergler ile olan mücadelemiz halen sürerken isteyeceğimiz en son şey güçlü bir düşmandı. ayak basan insan bile çıkmadı bizden. elbet çalışan versiyonunu da yaparım ben onun. İlk ben ayak basacağım aya ona göre. Sonradan ben duymadım ben görmedim demeyin. Nasıl biz buraya kapı açabiliyorsak onlar da bizim dünyamıza açabilirler. Böyle bir tehdite göz yumamazdık. Bu yüzden Dark Templar enerjisini taşıyan Khalis isimli kristali bu dünyada bıraktık. Böylece biz gelene kadar bu dünyanın, bizim için gerekli gücünü toplayacaktı. High Templar lideri Artanis'e de Uraj kristalini bıraktık. İki kristalin gücü bu dünyada birleştiğinde, bize kendi dünyamızdaki kadar güçlü olma fırsatı verecekti. Böylece tarikata son verebilecektik. gerekmez miydi? Zeratul yeniden ordusunun başına geçer. Ancak çok daha büyük bir problemleri vardır. Dark Templar enerjisini taşıyan Khalis Kristali Discmen'in elindedir. Bütün bunlar olurken Discmen'in emri altındaki ayin devam etmektedir...
(O anda Discmen birkaç adım geri çekilir ve sihirli birkaç sözcük fısıldar...)
Bütün bunlar olup biterken biz Yönetmi Kuruluna, ölümle burun buruna gelen kahramanlarımıza dönelim...Erective tam Yönetim Kurlunu öldürmelerini emredeceği sırada hemen binanın önünde 3 tane kapı açılır...
BIS10.jpg
(Artanis, bilinmeyen birkaç sözcük mırıldanır...)
İçerdekileri kurtarırsak bize yardımları dokunabilir...
O sırada ayinin yapıldığı tapınakta...
(Discmen birkaç bilinmeyen sözcük fısıldar ve kristal parlamaya başlar. Ancak aniden söner.) (Discmen sözcükleri tekrarlar ancak yine aynı şey olur.) -- Çok pis keserim hikayeyi!
ok öyle herşeyi bir bölümde vermek. Az daha merak edin son yaklaştı. Ama ben yine klasik sorularımı sorayım. Onlarsız olmaz değil mi? Zeratul saldırı emrini verdi. Bu sefer öyle böyle bir savaş değil. Dark Templar ve Yönetim Kurulu birleşti! Karşılarında ise eski Yönetim Kurulu üyeleri olan Discmen ve Erective var. Erective'in emrindeki Ophidianlar, Discmen'in emrindeki tarikat ile birleşti. Acaba Zeratul, Artanis ve Reçel onlara karşı koyabilecek kadar güçlü mü?
Warheru yarım kalan işini bitirecek mi? Discmen sonunda tüm dünyaya egemen olabilecek mi? Uraj ve Khalis birleşecek mi? Yadigar müziğin sesini biraz daha açarsa komşular kapıya dayanır mı? Havalar ısınacak mı? Judas Priest yeni albüm çıkaracak mı? Uzaylılar gerçekten var mı?
Lord Recel, Zeratul'u kurtarmak için yola koyulmuştur. Bu sırada ayin de sürmektedir... Ve Yönetim Kurulunda işler
iyice kızışmıştır...
Kurnazlık yapıp, binaya arka taraftan tırmanan Rose ve birkaç Ophidian, arkadaki muhafızları öldürür ve Yönetim Kurulu
üyelerinin geri kalanını tuzağa düşürür.
Bu sırada Lord Recel, Zeratul'un hapis tutulduğu bölgeye, ulaşmıştır. Bir tabur Dark Templar da O'nun yanındadır.
Discmen'in liderliğindeki tarikatın muhafızlarını etkisiz hale getiren Recel;
Zeratul, Warheru ve Sony'i kurtarır.
isimli bir yetkilinin gözetimi ve bilgisi dahilinde bu dünyada, güç toplamak üzere bıraktım. Ancak Discmen bana ihanet etti ve kristali çaldı. Şimdi ise kristali çözmeye çalışıyor. Yaydığı gücühissedebiliyorum. Fazla uzakta değil. ben de bilmiyorum) haberinizin olmadığı bir tarikatın hareketlerine rastladık. Bu tarikatın başında kim olduğunu bilmiyorduk ancak bizi bile şaşırtacak bir güce sahiptiler. Buraya geldiğimizden yalnızca sizin haberiniz vardı. Ancak onlar kristalin gücünü farketmiş olsalar gerek ki geldiğimizi anlamaları uzun sürmedi. Tarikat tarafından saldırıya uğradık. Bu dünyadaki gücümüz kendi gezegenimiz olan Shakuras'daki kadar yüksek değil. Bu yüzden geri çekilmek zorunda kaldık. Ancak anladık ki eğer bu tarikat varlığını sürdürürse çok yakın bir zamanda tüm dünyayı ele geçirecek bir güce sahip olacaktı. Eğer bu olursa galakside bizim varlığımızı bilen ve tehdit unsuru oluşturan bir diğer ırk daha çıkacaktı. Zergler ile olan mücadelemiz halen sürerken isteyeceğimiz en son şey güçlü bir düşmandı. ayak basan insan bile çıkmadı bizden. elbet çalışan versiyonunu da yaparım ben onun. İlk ben ayak basacağım aya ona göre. Sonradan ben duymadım ben görmedim demeyin. Nasıl biz buraya kapı açabiliyorsak onlar da bizim dünyamıza açabilirler. Böyle bir tehdite göz yumamazdık. Bu yüzden Dark Templar enerjisini taşıyan Khalis isimli kristali bu dünyada bıraktık. Böylece biz gelene kadar bu dünyanın, bizim için gerekli gücünü toplayacaktı. High Templar lideri Artanis'e de Uraj kristalini bıraktık. İki kristalin gücü bu dünyada birleştiğinde, bize kendi dünyamızdaki kadar güçlü olma fırsatı verecekti. Böylece tarikata son verebilecektik. gerekmez miydi? Zeratul yeniden ordusunun başına geçer. Ancak çok daha büyük bir problemleri vardır. Dark Templar enerjisini taşıyan Khalis Kristali Discmen'in elindedir. Bütün bunlar olurken Discmen'in emri altındaki ayin devam etmektedir...
(O anda Discmen birkaç adım geri çekilir ve sihirli birkaç sözcük fısıldar...)
Bütün bunlar olup biterken biz Yönetmi Kuruluna, ölümle burun buruna gelen kahramanlarımıza dönelim...Erective tam Yönetim Kurlunu öldürmelerini emredeceği sırada hemen binanın önünde 3 tane kapı açılır...
BIS10.jpg
(Artanis, bilinmeyen birkaç sözcük mırıldanır...)
İçerdekileri kurtarırsak bize yardımları dokunabilir...
O sırada ayinin yapıldığı tapınakta...
(Discmen birkaç bilinmeyen sözcük fısıldar ve kristal parlamaya başlar. Ancak aniden söner.) (Discmen sözcükleri tekrarlar ancak yine aynı şey olur.) -- Çok pis keserim hikayeyi!
ok öyle herşeyi bir bölümde vermek. Az daha merak edin son yaklaştı. Ama ben yine klasik sorularımı sorayım. Onlarsız olmaz değil mi? Zeratul saldırı emrini verdi. Bu sefer öyle böyle bir savaş değil. Dark Templar ve Yönetim Kurulu birleşti! Karşılarında ise eski Yönetim Kurulu üyeleri olan Discmen ve Erective var. Erective'in emrindeki Ophidianlar, Discmen'in emrindeki tarikat ile birleşti. Acaba Zeratul, Artanis ve Reçel onlara karşı koyabilecek kadar güçlü mü?
Warheru yarım kalan işini bitirecek mi? Discmen sonunda tüm dünyaya egemen olabilecek mi? Uraj ve Khalis birleşecek mi? Yadigar müziğin sesini biraz daha açarsa komşular kapıya dayanır mı? Havalar ısınacak mı? Judas Priest yeni albüm çıkaracak mı? Uzaylılar gerçekten var mı?
İşte büyük an geldi. İyi ve kötü birkez daha karşı karşıya. Acaba iyiler yine kazanabilecek mi? Buyrun, okuyun...
Ordular karşı karşıya gelmiştir. Zeratul, Artanis ve Warheru'nun işaretiyle, Order & Chaos askerleri, Templar ve
Dark Templar ordusu, sayıları çok fazla olan, Ophidian ve tarikat üyelerinden oluşan orduya karşı saldırıya geçer. Ancak
kendi gezegenlerinde olmamalarından dolayı güçsüz düşen Zeratul, Artanis ve orduları büyük kayıplar verirler. Geriye birkaç Dark Templar ve kahramanlarımızdan başka canlı kalmamıştır.
(Discmen tek elini, savaşçılarına emir vermek için havaya kaldırır...)
Discmen : Öyleyse üzgünüm. Lord Warheru, eski dostum, buraya kadar!
(Discmen tam elini indireceği sırada arkadaki tarikat üyelerinden biri Discmen'in kulağına birşeyler fısıldar.)
Discmen : Erective, hepsini götür burdan. Emrindeki tüm Ophidianları başlarına dik. Onlara şimdilik ihtiyacımız var.
Erective : Ophidianlar, Lord Discmen'i duydunuz! Götürün!
Ophidian : Hssssss... Emredersiniz efendim...
Erective : Yaşamalarına neden izin verdin? Bizim için tehdit oluşturuyorlar.
Discmen : Kristali ele geçirmek için kesin bir emir aldım Erective. Eğer itaat etmezsem çok daha büyük bir tehdit
ortaya çıkacak.
Erective : Emir mi? Kimden?
Discmen : Hayal bile edemeyeceğimiz kadar güçlü birinden, bu tarikatın liderinden.
Erective : Bu tarikatın lideri sen değil miydin?
Discmen : Hayır. Ben değilim. Ben yalnızca bu dünyadaki bölümünü yönetmek üzere görevlendirildim. İleride daha
detaylı olarak anlatırım ancak şimdi acele etmemiz gerek. Hata yapma lüksümüz yok!
Erective : Ateşle oynuyorsun Discmen. Umarım bu sefer de kurtulabiliriz.
Discmen : Şu kristalin nasıl çözüleceğini öğrenmemiz gerek.
Erective : Zeratul konuşmaz.
Discmen : Orasını ben hallederim. Ancak önce efendime bilgi vermem gerekiyor. Sen Ophidianların başında dur.
Bir sürpriz daha istemiyorum.
Discmen, söz ettiği kişiyle görüşmeye gider.
(Parlak, mavi küreden, önce fısıltıya benzer daha sonra gittikçe yükselen bir ses duyulur...)
***** : Discmen... Sana verdiğim görev ne durumda? Kristal elinde mi?
Discmen : Elimde, Çözülmek üzere efendim. Çok yakında verdiğiniz görev bitmiş olacak.
***** : Casuslarım bana yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu söyledi. Ben senden kristali çözmeni değil ele geçirmeni istedim. Bana karşı dürüst ol Discmen, yoksa...
Discmen : Zeratul, efendim. Kristalin nasıl çalıştığını o biliyor ancak söylemiyor.
***** : Sen olsan tüm ırkını temsil eden bir kristalin gücünü kendi ellerinle düşmanına verir miydin Discmen?
Zeratul aptal değil. Eğer kristali ele geçirseydi muhtemelen sen de Erective de ölü olurdunuz.
Discmen : Efendim, Zeratul'un hiçbir zahafı yok. O'nunki gibi bir irade üzerinde işkence işe yaramaz. Ne yapmamı emredersiniz?
***** : Zeratul'u konuştur, Uraj'ı da eline geçir ve bana getir Discmen!
Discmen : Efendim, nasıl...
***** : İtaat et Discmen! Sana bu gücü veren senden çok daha fazlasını alabilir, unutma!
Discmen : Emredersiniz, efendim...
***** : Discmen, Sosaria artık yok. Burası artık tamamen bizim hüküm sürdüğümüz bir gezegen olacak. Kristalleri bana getir. Ben de sana hayal bile edemeyeceğin bir gücün kapılarını açayım...
Görüşme bittikten sonra Discmen, Erective'in yanına döner...
Erective : Ne oldu? Ters giden birşey mi var?
Discmen : Kesin bir emir aldım, Erective. Ya kristali teslim edeceğiz ya da öleceğiz.
Erective : Kim? Bize böyle bir emir vermeye kim cüret edebilir Discmen? Bu şahsın bir ismi yok mu?
Discmen : İsmini bilmiyorum. O'nunla hiç yüz yüze görüşmedim. Benim taşın bekçisi olduğumu yalnızca
Zeratul'un bildiğini zannediyordum. Ancak O da biliyormuş. Bana kristalin neler yapabileceğini anlattı. Eğer kristali
çözebilirsek bizim de Dark Templar kadar güçlü olabileceğimizi anlattı. Ancak kristalin nasıl çözülebileceğini o bile
bilmiyor. Açıkçası o kristalin çözülebileceğinden de emin değilim.
Erective : Yani, benden kristali almamı istediğinde aslında kendin için değil O'nun için istiyordun.
Discmen : Gittikçe çamura batıyoruz Erective. En ufak bir hata sonumuz olabilir.
Erective : Peki bu şahıs Dark Templar'dan neden bu kadar korkuyor?
Discmen : Söz konusu ırk, evrende bilinen en güçlü ırklardan biri de o yüzden. O da çok güçlü ve rakip olarak
gördüğü çok az ırk var. Bunlardan biri de Dark Templar. Eğer kristali almasaydık Zeratul tarikatın bu dünyadaki bölümüne
son verecekti. Ancak kristalin gücünden yoksunken kendi gezegeninde olduğu kadar güçlü değil.
Erective : O zaman bıraksaydık da verseydi, neden engel olduk?
Discmen : Güce karşı olan tutkumuz yüzünden. Senin elindeki güçler, benim elimdeki güçler nereden geldi sanıyorsun? 6 yıl önceki savaşı kaybettikten sonra hiç gücümüz kalmadı. Bu gücü veren, bunun yalnızca başlangıç olduğunu, eğer kristalleri ele geçirebilirsek çok daha güçlü olabileceğimizi, bu dünyanın bizim tarafımızdan yönetileceğini söylemişti.
Erective : Peki ya Zeratul, Artanis, Reçel? Kristaller alınınca onlar ne olacak?
Discmen : Efendim onları ölü istiyor. Ancak çok daha önemli bir sorunumuz var. Kristal meselesi bittikten sonra bize ne olacak? O bana Sosaria'nın artık olmadığını söyledi. Sanırım kaynaklarını emdikten sonra bu dünyadaki tüm yaşama
son verecek. Ardından burayı tamamen kendisinin hüküm sürdüğü bir gezegen haline getirecek.
Erective : Ne yani? Bütün bunları sonunda yok olmak için mi yapıyoruz? Bana kalırsa yanlış taraftayız Discmen.
Anlaşalım onlarla. Kristali Zeratul'a verelim.
Discmen : Söylediğin şeyin farkında mısın? Bunu öğrenirse neler olur biliyor musun?
Erective : Zeratul ile bir şansımız olabilir.
Discmen : Hım... Haklı olabilirsin. Artık bu işi sonra erdirmenin vakti geldi.
Bu sırada kahramanlarımız yine zindana atılmanın hüznünü yaşamaktadırlar...
Artanis : Khalis'i ele geçirmeliyiz. Başka çaremiz yok!
Zeratul : Ele geçirsek bile kullanamayız. Buradaki enerji, kristalleri birleştirmeye yetecek kadar yoğun değil.
Tapınağa gitmemiz gerek.
Warheru : Buradan farkedilmeden çıkamayız. Zindan Ophidianlar ile dolu.
Zeratul : Sessiz olun! Birisi yaklaşıyor...
Birkaç dakika sonra, Discmen'in yanında...
Zeratul : Sana söyleceğim en son şeyi soruyorsun bana, Discmen!
Discmen : Kelime oyunlarının sırası değil, Zeratul. Hem benim hem de sizin için çok büyük bir tehlikeden söz
ediyorum...
Artanis : Ne tehlikesi? Bu oyunlardan da tehditlerden de sıkıldım. Kristali bize geri verin, biz de barış içinde
ayrılalım, sizin meselelerinize karışmayalım...
Erective : Zeratul, Artanis, söz konusu tarikat bizi olduğu kadar sizi de ilgilendiriyor.
Zeratul : Ne söylecekseniz açık söyleyin!
Discmen : Kristali buraya, güç ve bilgi toplaması için bıraktınız. Amacınız ise tarikatın yani evrende size denk
olabilecek bir başka gücün sırrını çözmek ve o gücü yenmekti. Ancak bu tarikatın yalnızca görünen yüzü. Bu tarikat çok
daha derinlerde, büyük bir orduya ve güce dayanıyor. (Discmen cebinden kristali çıkarır ve Zeratul'a uzatır.) Rakip olarak
gördüğü çok az canlı var. Bunlardan birisi de sizin ırkınız. Ancak tarikata hükmeden her kimse, bu dünyada en az senin
kadar güçlü.
Zeratul : Dark Templar'ın kutsal Kristali Khalis'i çaldınız, ardından bizi öldürmeye kalktınız, şimdi ise hayatta
kalmak, kendi postunuzu kurtarmak için yardımımızı istiyorsunuz.
Erective : Bunu kendimiz için değil Zeratul, Sosaria için istiyoruz. Güç gözümüzü o kadar köreltti ki birbirimizle
savaşmaktan asıl tehlikeyi göremedik. Kendi dünyamızı başkalarının eline teslim ettik. Sizin yardımınızı bu yüzden
istiyoruz. Bu dünyadaki hiç bir güç, en azından şu anda, tarikatın efendisine karşı koyamaz.
Artanis : Aiur...
Zeratul : Anlamadım? Aiur'a ne olmuş Artanis?
Artanis : Zamanında bizde dünyamız için savaştık Zeratul. Ne yazık ki kaybettik. Nasıl birşey olduğunu ikimiz de
iyi biliyoruz. Bence bu insanlara yardım etmeliyiz.
Zeratul : Sanırım haklısın Artanis. Discmen, Erective tüm birliklerinizi hazırlayın. Biz de bu sırada tapınağa
gideceğiz.
Discmen : Sizinle aynı tarafta olduğumuzu öğrendiğinde, tarikat bize karşı olacaktır. Artık onların hiçbirine
güvenemeyiz.
Erective : Ophidianlar bana sadık Zeratul. Gerekirse savaşta bizim yanımızda olacaklardır.
Zeratul : Artanis, Shakuras ile iletişime geç. High ve Dark Templar birlikleri hazır beklesinler. Discmen, Erective
ile gidip geri kalan herkesi serbest bırakın. Hadi Artanis, gidiyoruz...
Artanis : Tassadar ve Adun'un kudreti bizimle olsun...
İttifak gittikçe büyüyor. Dünyalarına olan bağlılıkları, güce olan zaaflarının önüne geçen Discmen ve Erective
aydınlık tarafa katılırlar (Ulan herkes iyi oldu savaşacak adam kalmadı). Büyük an gelmiştir. Uraj ve Khalis, diğer
bir deyişle High Templar ve Dark Templar güçleri bir kez daha birleşecektir...
Discmen ve Erective, tutsakları serbest bırakmaya giderler...
(Discmen tüm olan biteni, tarikatı, Zeratul ile konuşulanları Warheru'ya da anlatır)
Warheru : Yaptıklarınızdan, öldürdüğünüz insanlardan dolayı sizi bağışlamam söz konusu değil ancak yaptığınız şey
birkez daha gösterdi ki, zamanında size boşuna güvenmemişim.
Erective : Tekrar yan yana savaşmak onur veriyor, efendim.
Warheru : O onur bana ait, Erective. Ancak bunlar için zamanımız yok. British, Blackthorne, Mondain, Macroman,
Zuruziel, Dido ve Richman, siz Britannia'ya dönün. Hazırlıklarınızı yapın ve savaş alanına gidin. Ben, Discmen, Erective, Recel ve Sony de tapınağa gidiyoruz. Oradan yanınıza geliriz...
Aynı zamanda tapınakta Uraj ve Khalis birleşmek üzeredir...
Artanis : Uraj hazır Zeratul!
Zeratul : Khalis'de hazır!
(Kristaller oldukları yerden, yerçekimi yokmuşçasına yükselirler ve birden parlamaya başlarlar. Öyle bir ışık ve enerji yaymaktadırlar ki, Zeratul ve Artanis gözlerini kapatmak zorunda kalırlar. Ardından parlaklık birden kaybolur.
Kristaller tekrar eski hallerine dönerler.)
Zeratul : Ar... Artanis... Bu hissi biliyorum... Güç... Gücü tekrar hissedebiliyorum! Derhal Shakuras ile irtibata
geç Artanis! Artık bu işe son verelim!
Artanis : En Taro Tassadar, Zeratul! Bu sefer Sosaria için!
Khalis ve Uraj öyle bir enerji yaymışlardır ki, dünyadaki en ufak canlı tarafından bile hissedilmiştir. Elbette bunu
hisseden başkaları da vardır..
Cultist : Efendim, kristaller çözüldü. Ancak bizim bilgimiz dahilinde olmadı. Discmen kendi başına çözmüş olamaz.
Tek bir ihtimal var...
***** : Zeratul ile anlaştı, bana ihanet etti... Kimse bana ihanet edemez!
Cultist : Ne yapmamızı emredersiniz, efendim?
***** : Öldürebildiğinizi öldürün. Discmen, Zeratul'a her şeyi anlatmış olmalı. Dolayısıyla benden haberleri var.
Ancak dikkatli olun. Zeratul'un şu anda sahip olduğu güç hafife alınacak bir güç değil. Sizden tek bir tane kalmyıncaya
kadar durmayacaktır. Ondan sonra da bana yönelecek. Bu konuşmadan sonra küreyi yok et. Yoksa yerimi bulabilir. Ancak ne olursa olsun, Discmen'in şafak doğmadan ölmesini istiyorum!
Cultist : Siz nasıl isterseniz, efendim... Peki ya Erective?
***** : Söylediğim gibi, Discmen kesinlikle ölecek. Hiç kimse bana oyun oynayamaz! O'nun dışında elinizden
geldiği kadarını öldürün.
Cultist : Emredersiniz...
Tarikat savaş hazırlıklarına, en yakın müttefikleri ile görüşerek başlar...
Tarikat savaş hazırlıkları yaparken, Warheru, Discmen, Erective, Reçel ve Sony tapınağa gitmişlerdir. Discmen ve Erective eski cübbelerine ve mevkilerine kavuşmanın sevincini yaşamaktadırlar...
Bu sırada diğer kahramanlarımız savaş alanına gitmişlerdir. Ancak Yönetim Kurulu baskını ve tapınaktaki savaştan sonra
ellerinde hiç birlik kalmamıştır. Bu yüzden yalnızca kendileri gitmişlerdir...
Ve tarikatın orduları ufukta görülmeye başlar...
Tam bu sözün üstüne bir ses duyulur : Adun Toridas!
(Zeratul savaşçılarına döner...)
Zeratul : Savaşçılarım, kardeşlerim, bugün burada ne için toplandığımızı hepiniz biliyorsunuz. Ancak bu sefer
ne kendimiz ne de kardeşlerimiz için savaşıyoruz. Bu sefer dünyalarını bırakmak istemeyen bu insanlar için savaşıyoruz.
Daha da önemlisi bugün onurumuz için savaşıyoruz. Atalarımıza, bizim için yapılan fedakarlıklara layık olmak için, bize
verilen bu gücü, bu hayatı hak etmek için savaşıyoruz. Burada ölsek bile Adun ve Tassadar yukarda bizi bekliyor olacaklar.
Bu yüzden kafanızdan korkuyu ve endişeyi silin. Yükselin Adun'un çocukları! Artık merhamet yok. Gazap, acı ve yıkım için savaşın. Adun Toridas!
Templar : Adun Toridas!
(Zeratul tekrar düşmanlarına döner ve tek elini havaya kaldırır...)
Zeratul : Sosaria için, EN TARO ADUN!
-- Bu sözle birlikte kudretli Templar ordusu ve Ophidianlar, belki de kendi sonlarına doğru korkusuzca koşmaya başlarlar.
Ancak kafalarında tek bir düşünce vardır. Atalarına ve efendilerine ellerinden geldiğince sadık olabilmek... Peki hangi taraf kazanacak? Tarikatın gücünün sınırları ne? Tarikatın başındaki ***** ile ilgili sır perdesi çözülecek mi? Yalnızca Sosaria'nın değil tüm evrenin kaderini belirleyecek bu mücadeleyi kim kazanacak? --
Ordular karşı karşıya gelmiştir. Zeratul, Artanis ve Warheru'nun işaretiyle, Order & Chaos askerleri, Templar ve
Dark Templar ordusu, sayıları çok fazla olan, Ophidian ve tarikat üyelerinden oluşan orduya karşı saldırıya geçer. Ancak
kendi gezegenlerinde olmamalarından dolayı güçsüz düşen Zeratul, Artanis ve orduları büyük kayıplar verirler. Geriye birkaç Dark Templar ve kahramanlarımızdan başka canlı kalmamıştır.
(Discmen tek elini, savaşçılarına emir vermek için havaya kaldırır...)
Discmen : Öyleyse üzgünüm. Lord Warheru, eski dostum, buraya kadar!
(Discmen tam elini indireceği sırada arkadaki tarikat üyelerinden biri Discmen'in kulağına birşeyler fısıldar.)
Discmen : Erective, hepsini götür burdan. Emrindeki tüm Ophidianları başlarına dik. Onlara şimdilik ihtiyacımız var.
Erective : Ophidianlar, Lord Discmen'i duydunuz! Götürün!
Ophidian : Hssssss... Emredersiniz efendim...
Erective : Yaşamalarına neden izin verdin? Bizim için tehdit oluşturuyorlar.
Discmen : Kristali ele geçirmek için kesin bir emir aldım Erective. Eğer itaat etmezsem çok daha büyük bir tehdit
ortaya çıkacak.
Erective : Emir mi? Kimden?
Discmen : Hayal bile edemeyeceğimiz kadar güçlü birinden, bu tarikatın liderinden.
Erective : Bu tarikatın lideri sen değil miydin?
Discmen : Hayır. Ben değilim. Ben yalnızca bu dünyadaki bölümünü yönetmek üzere görevlendirildim. İleride daha
detaylı olarak anlatırım ancak şimdi acele etmemiz gerek. Hata yapma lüksümüz yok!
Erective : Ateşle oynuyorsun Discmen. Umarım bu sefer de kurtulabiliriz.
Discmen : Şu kristalin nasıl çözüleceğini öğrenmemiz gerek.
Erective : Zeratul konuşmaz.
Discmen : Orasını ben hallederim. Ancak önce efendime bilgi vermem gerekiyor. Sen Ophidianların başında dur.
Bir sürpriz daha istemiyorum.
Discmen, söz ettiği kişiyle görüşmeye gider.
(Parlak, mavi küreden, önce fısıltıya benzer daha sonra gittikçe yükselen bir ses duyulur...)
***** : Discmen... Sana verdiğim görev ne durumda? Kristal elinde mi?
Discmen : Elimde, Çözülmek üzere efendim. Çok yakında verdiğiniz görev bitmiş olacak.
***** : Casuslarım bana yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu söyledi. Ben senden kristali çözmeni değil ele geçirmeni istedim. Bana karşı dürüst ol Discmen, yoksa...
Discmen : Zeratul, efendim. Kristalin nasıl çalıştığını o biliyor ancak söylemiyor.
***** : Sen olsan tüm ırkını temsil eden bir kristalin gücünü kendi ellerinle düşmanına verir miydin Discmen?
Zeratul aptal değil. Eğer kristali ele geçirseydi muhtemelen sen de Erective de ölü olurdunuz.
Discmen : Efendim, Zeratul'un hiçbir zahafı yok. O'nunki gibi bir irade üzerinde işkence işe yaramaz. Ne yapmamı emredersiniz?
***** : Zeratul'u konuştur, Uraj'ı da eline geçir ve bana getir Discmen!
Discmen : Efendim, nasıl...
***** : İtaat et Discmen! Sana bu gücü veren senden çok daha fazlasını alabilir, unutma!
Discmen : Emredersiniz, efendim...
***** : Discmen, Sosaria artık yok. Burası artık tamamen bizim hüküm sürdüğümüz bir gezegen olacak. Kristalleri bana getir. Ben de sana hayal bile edemeyeceğin bir gücün kapılarını açayım...
Görüşme bittikten sonra Discmen, Erective'in yanına döner...
Erective : Ne oldu? Ters giden birşey mi var?
Discmen : Kesin bir emir aldım, Erective. Ya kristali teslim edeceğiz ya da öleceğiz.
Erective : Kim? Bize böyle bir emir vermeye kim cüret edebilir Discmen? Bu şahsın bir ismi yok mu?
Discmen : İsmini bilmiyorum. O'nunla hiç yüz yüze görüşmedim. Benim taşın bekçisi olduğumu yalnızca
Zeratul'un bildiğini zannediyordum. Ancak O da biliyormuş. Bana kristalin neler yapabileceğini anlattı. Eğer kristali
çözebilirsek bizim de Dark Templar kadar güçlü olabileceğimizi anlattı. Ancak kristalin nasıl çözülebileceğini o bile
bilmiyor. Açıkçası o kristalin çözülebileceğinden de emin değilim.
Erective : Yani, benden kristali almamı istediğinde aslında kendin için değil O'nun için istiyordun.
Discmen : Gittikçe çamura batıyoruz Erective. En ufak bir hata sonumuz olabilir.
Erective : Peki bu şahıs Dark Templar'dan neden bu kadar korkuyor?
Discmen : Söz konusu ırk, evrende bilinen en güçlü ırklardan biri de o yüzden. O da çok güçlü ve rakip olarak
gördüğü çok az ırk var. Bunlardan biri de Dark Templar. Eğer kristali almasaydık Zeratul tarikatın bu dünyadaki bölümüne
son verecekti. Ancak kristalin gücünden yoksunken kendi gezegeninde olduğu kadar güçlü değil.
Erective : O zaman bıraksaydık da verseydi, neden engel olduk?
Discmen : Güce karşı olan tutkumuz yüzünden. Senin elindeki güçler, benim elimdeki güçler nereden geldi sanıyorsun? 6 yıl önceki savaşı kaybettikten sonra hiç gücümüz kalmadı. Bu gücü veren, bunun yalnızca başlangıç olduğunu, eğer kristalleri ele geçirebilirsek çok daha güçlü olabileceğimizi, bu dünyanın bizim tarafımızdan yönetileceğini söylemişti.
Erective : Peki ya Zeratul, Artanis, Reçel? Kristaller alınınca onlar ne olacak?
Discmen : Efendim onları ölü istiyor. Ancak çok daha önemli bir sorunumuz var. Kristal meselesi bittikten sonra bize ne olacak? O bana Sosaria'nın artık olmadığını söyledi. Sanırım kaynaklarını emdikten sonra bu dünyadaki tüm yaşama
son verecek. Ardından burayı tamamen kendisinin hüküm sürdüğü bir gezegen haline getirecek.
Erective : Ne yani? Bütün bunları sonunda yok olmak için mi yapıyoruz? Bana kalırsa yanlış taraftayız Discmen.
Anlaşalım onlarla. Kristali Zeratul'a verelim.
Discmen : Söylediğin şeyin farkında mısın? Bunu öğrenirse neler olur biliyor musun?
Erective : Zeratul ile bir şansımız olabilir.
Discmen : Hım... Haklı olabilirsin. Artık bu işi sonra erdirmenin vakti geldi.
Bu sırada kahramanlarımız yine zindana atılmanın hüznünü yaşamaktadırlar...
Artanis : Khalis'i ele geçirmeliyiz. Başka çaremiz yok!
Zeratul : Ele geçirsek bile kullanamayız. Buradaki enerji, kristalleri birleştirmeye yetecek kadar yoğun değil.
Tapınağa gitmemiz gerek.
Warheru : Buradan farkedilmeden çıkamayız. Zindan Ophidianlar ile dolu.
Zeratul : Sessiz olun! Birisi yaklaşıyor...
Birkaç dakika sonra, Discmen'in yanında...
Zeratul : Sana söyleceğim en son şeyi soruyorsun bana, Discmen!
Discmen : Kelime oyunlarının sırası değil, Zeratul. Hem benim hem de sizin için çok büyük bir tehlikeden söz
ediyorum...
Artanis : Ne tehlikesi? Bu oyunlardan da tehditlerden de sıkıldım. Kristali bize geri verin, biz de barış içinde
ayrılalım, sizin meselelerinize karışmayalım...
Erective : Zeratul, Artanis, söz konusu tarikat bizi olduğu kadar sizi de ilgilendiriyor.
Zeratul : Ne söylecekseniz açık söyleyin!
Discmen : Kristali buraya, güç ve bilgi toplaması için bıraktınız. Amacınız ise tarikatın yani evrende size denk
olabilecek bir başka gücün sırrını çözmek ve o gücü yenmekti. Ancak bu tarikatın yalnızca görünen yüzü. Bu tarikat çok
daha derinlerde, büyük bir orduya ve güce dayanıyor. (Discmen cebinden kristali çıkarır ve Zeratul'a uzatır.) Rakip olarak
gördüğü çok az canlı var. Bunlardan birisi de sizin ırkınız. Ancak tarikata hükmeden her kimse, bu dünyada en az senin
kadar güçlü.
Zeratul : Dark Templar'ın kutsal Kristali Khalis'i çaldınız, ardından bizi öldürmeye kalktınız, şimdi ise hayatta
kalmak, kendi postunuzu kurtarmak için yardımımızı istiyorsunuz.
Erective : Bunu kendimiz için değil Zeratul, Sosaria için istiyoruz. Güç gözümüzü o kadar köreltti ki birbirimizle
savaşmaktan asıl tehlikeyi göremedik. Kendi dünyamızı başkalarının eline teslim ettik. Sizin yardımınızı bu yüzden
istiyoruz. Bu dünyadaki hiç bir güç, en azından şu anda, tarikatın efendisine karşı koyamaz.
Artanis : Aiur...
Zeratul : Anlamadım? Aiur'a ne olmuş Artanis?
Artanis : Zamanında bizde dünyamız için savaştık Zeratul. Ne yazık ki kaybettik. Nasıl birşey olduğunu ikimiz de
iyi biliyoruz. Bence bu insanlara yardım etmeliyiz.
Zeratul : Sanırım haklısın Artanis. Discmen, Erective tüm birliklerinizi hazırlayın. Biz de bu sırada tapınağa
gideceğiz.
Discmen : Sizinle aynı tarafta olduğumuzu öğrendiğinde, tarikat bize karşı olacaktır. Artık onların hiçbirine
güvenemeyiz.
Erective : Ophidianlar bana sadık Zeratul. Gerekirse savaşta bizim yanımızda olacaklardır.
Zeratul : Artanis, Shakuras ile iletişime geç. High ve Dark Templar birlikleri hazır beklesinler. Discmen, Erective
ile gidip geri kalan herkesi serbest bırakın. Hadi Artanis, gidiyoruz...
Artanis : Tassadar ve Adun'un kudreti bizimle olsun...
İttifak gittikçe büyüyor. Dünyalarına olan bağlılıkları, güce olan zaaflarının önüne geçen Discmen ve Erective
aydınlık tarafa katılırlar (Ulan herkes iyi oldu savaşacak adam kalmadı). Büyük an gelmiştir. Uraj ve Khalis, diğer
bir deyişle High Templar ve Dark Templar güçleri bir kez daha birleşecektir...
Discmen ve Erective, tutsakları serbest bırakmaya giderler...
(Discmen tüm olan biteni, tarikatı, Zeratul ile konuşulanları Warheru'ya da anlatır)
Warheru : Yaptıklarınızdan, öldürdüğünüz insanlardan dolayı sizi bağışlamam söz konusu değil ancak yaptığınız şey
birkez daha gösterdi ki, zamanında size boşuna güvenmemişim.
Erective : Tekrar yan yana savaşmak onur veriyor, efendim.
Warheru : O onur bana ait, Erective. Ancak bunlar için zamanımız yok. British, Blackthorne, Mondain, Macroman,
Zuruziel, Dido ve Richman, siz Britannia'ya dönün. Hazırlıklarınızı yapın ve savaş alanına gidin. Ben, Discmen, Erective, Recel ve Sony de tapınağa gidiyoruz. Oradan yanınıza geliriz...
Aynı zamanda tapınakta Uraj ve Khalis birleşmek üzeredir...
Artanis : Uraj hazır Zeratul!
Zeratul : Khalis'de hazır!
(Kristaller oldukları yerden, yerçekimi yokmuşçasına yükselirler ve birden parlamaya başlarlar. Öyle bir ışık ve enerji yaymaktadırlar ki, Zeratul ve Artanis gözlerini kapatmak zorunda kalırlar. Ardından parlaklık birden kaybolur.
Kristaller tekrar eski hallerine dönerler.)
Zeratul : Ar... Artanis... Bu hissi biliyorum... Güç... Gücü tekrar hissedebiliyorum! Derhal Shakuras ile irtibata
geç Artanis! Artık bu işe son verelim!
Artanis : En Taro Tassadar, Zeratul! Bu sefer Sosaria için!
Khalis ve Uraj öyle bir enerji yaymışlardır ki, dünyadaki en ufak canlı tarafından bile hissedilmiştir. Elbette bunu
hisseden başkaları da vardır..
Cultist : Efendim, kristaller çözüldü. Ancak bizim bilgimiz dahilinde olmadı. Discmen kendi başına çözmüş olamaz.
Tek bir ihtimal var...
***** : Zeratul ile anlaştı, bana ihanet etti... Kimse bana ihanet edemez!
Cultist : Ne yapmamızı emredersiniz, efendim?
***** : Öldürebildiğinizi öldürün. Discmen, Zeratul'a her şeyi anlatmış olmalı. Dolayısıyla benden haberleri var.
Ancak dikkatli olun. Zeratul'un şu anda sahip olduğu güç hafife alınacak bir güç değil. Sizden tek bir tane kalmyıncaya
kadar durmayacaktır. Ondan sonra da bana yönelecek. Bu konuşmadan sonra küreyi yok et. Yoksa yerimi bulabilir. Ancak ne olursa olsun, Discmen'in şafak doğmadan ölmesini istiyorum!
Cultist : Siz nasıl isterseniz, efendim... Peki ya Erective?
***** : Söylediğim gibi, Discmen kesinlikle ölecek. Hiç kimse bana oyun oynayamaz! O'nun dışında elinizden
geldiği kadarını öldürün.
Cultist : Emredersiniz...
Tarikat savaş hazırlıklarına, en yakın müttefikleri ile görüşerek başlar...
Tarikat savaş hazırlıkları yaparken, Warheru, Discmen, Erective, Reçel ve Sony tapınağa gitmişlerdir. Discmen ve Erective eski cübbelerine ve mevkilerine kavuşmanın sevincini yaşamaktadırlar...
Bu sırada diğer kahramanlarımız savaş alanına gitmişlerdir. Ancak Yönetim Kurulu baskını ve tapınaktaki savaştan sonra
ellerinde hiç birlik kalmamıştır. Bu yüzden yalnızca kendileri gitmişlerdir...
Ve tarikatın orduları ufukta görülmeye başlar...
Tam bu sözün üstüne bir ses duyulur : Adun Toridas!
(Zeratul savaşçılarına döner...)
Zeratul : Savaşçılarım, kardeşlerim, bugün burada ne için toplandığımızı hepiniz biliyorsunuz. Ancak bu sefer
ne kendimiz ne de kardeşlerimiz için savaşıyoruz. Bu sefer dünyalarını bırakmak istemeyen bu insanlar için savaşıyoruz.
Daha da önemlisi bugün onurumuz için savaşıyoruz. Atalarımıza, bizim için yapılan fedakarlıklara layık olmak için, bize
verilen bu gücü, bu hayatı hak etmek için savaşıyoruz. Burada ölsek bile Adun ve Tassadar yukarda bizi bekliyor olacaklar.
Bu yüzden kafanızdan korkuyu ve endişeyi silin. Yükselin Adun'un çocukları! Artık merhamet yok. Gazap, acı ve yıkım için savaşın. Adun Toridas!
Templar : Adun Toridas!
(Zeratul tekrar düşmanlarına döner ve tek elini havaya kaldırır...)
Zeratul : Sosaria için, EN TARO ADUN!
-- Bu sözle birlikte kudretli Templar ordusu ve Ophidianlar, belki de kendi sonlarına doğru korkusuzca koşmaya başlarlar.
Ancak kafalarında tek bir düşünce vardır. Atalarına ve efendilerine ellerinden geldiğince sadık olabilmek... Peki hangi taraf kazanacak? Tarikatın gücünün sınırları ne? Tarikatın başındaki ***** ile ilgili sır perdesi çözülecek mi? Yalnızca Sosaria'nın değil tüm evrenin kaderini belirleyecek bu mücadeleyi kim kazanacak? --
Aksiyon kaldığı yerden devam ediyor...
Her ne kadar başlarda güçleri eşit görünse de, Dark Templar ve High Templar birliklerinin güçlerine erişemeyen
tarikat üyeleri ve onların yandaşları, yalnızca birkaç dakika dayanabilmişlerdir. Zeratul, orduyu komuta eden tarikat
üyesini olan biteni efendisine anlatması için serbest bırakır. Böylece yeni ama bilinmeyen düşmanı üzerinde daha
baştan baskı kuracak ve +1 puan kazanacaktır.
Zeratul, Dark Templar, Artanis ise High Templar birliklerini yanlarına alarak, söz konusu tarikatın mezken tutuğu heryere
baskın düzenlerler, ta ki tek bir tanesi bile kalmayıncaya kadar.
Geçmişte olan biteni unutup, sırt sırta, kahramanca çarpışan iki farklı dünyanın üyeleri için artık ayrılık vakti gelmiştir.
Yıllardır Sosaria'yı kana bulayan tarikat son bulmuştur (en azından Sosaria'daki bölümü). Her ne kadar Zeratul'un içinde
güçlü düşmanıyla ilgili bir kuşku kalmış olsa da, gezegenleri halen Zergler tarafından tehdit edilmektedir. Bu yüzden artık
geri dönme vakti gelmiştir...
Sonunda Zeratul, Artanis ve Reçel ait oldukları yere, Shakuras'a geri dönmüşlerdir. Ve yanlarına Sony'i de alırlar.
Peki bundan sonra?
Lord British, zaten Britannia'nın işlerinin kendisini fazlasıyla yorduğunu bahane ederek Yönetim Kurulundan ayrılır ve en mutlu olduğu yere yani artık paslanmaya yüz tutan tahtına bir kez daha oturur.
Lord Blackthorne ise artık balık tutmayı bırakır. Çünkü çok büyük ve güzel bir balık yakalamıştır...
Zuruziel ve Dido, büyük savaştan sonra evlerine, yani Ölüler Şehrine geri dönerler. Undead olarak daha iyi bir yaşam
süreceklerini düşünen çift, Warheru'dan kendilerini tekrar Undead yapmalarını isterler. Yakın bir gelecekte Dido'nun
babası Lich King 9715. yaş gününü kutlar ve ertesi gün hayata gözlerini yumar. Artık Undead diyarının yeni kralı Zuruziel
olmuştur.
Mondain, çocukluğundan beri görmediği babasının mezarını ziyarete gider ancak mezar açılmıştır ve Mondain bu işin peşini bırakmayacağına dair yemin eder ve Yönetim Kurulundan ayrılarak bu işin peşine düşer.
Macroman, kendisinin savaşçı değil makrocu olduğunu söyler ve Warheru'dan skillerini sıfırlamasını ister. Böylece tekrar
makro yapmaya başlayacaktır. Makro yapmak üzere Moonglow'a makrocu dostlarının yanına döner...
Sony, her ne kadar Zeratul'un yanında gitse de Zeratul O'nu Samanyolu isimli galaksideki bir gezegenin Japonya isimli
bölgesine bırakır. Sony ileriki yıllarda önce o bölgede sonra da tüm gezegende ün yapacak, icatları her yerde konuşulacak
ve satılacaktır.
Zeratul, Artanis ve Reçel, Shakuras'a dönerler ve kutsal kristallerini güvende olacakları tapınaklarına bırakırlar.
Warheru, artık bu işler için yaşlandığını belirterek, Yönetim Kurulundan istifa eder ve yerine bakmak üzere Discmen,
Erective ve Richman'e tam yetki verir. Kendisi ise bir çiftlik satın alıp eşi ve çocuklarıyla rahat, savaştan ve tehlikeden
uzak, huzurlu bir yaşam sürmeye başlar. Ancak bu ani ve garip karar herkesi şaşırtmıştır.
Her ne kadar, Warheru, Zuruziel, Dido, Macroman, Mondain, British ve Blackthorne gibi Sosaria için çok önemli 7 isimden
yoksun kalsalarda; Discmen, Erective ve Richman, Yönetim Kurulunu tekrar toparlamaya kararlıdırlar ve bunun için
güvenilir isimler aramaya koyulurlar.
Ve son olarak, tarikatın hayatta kalan üyesi efendisini ziyaret etmek üzere O'nun bulunduğu yere gider...
***** : Bu beni ikinci rahatsız edişin! Söyle, Discmen'i öldürmeden önce yalvarttın mı?
Cultist : Efendim, beni bağışlayın. Kudretinize sığınıyorum. Zeratul'un erişilmez gücü karşısında hiçbir şey
yapamadık efendim. Kristallerin birleşmesi ile eşsiz bir güce sahip oldular. Bırakın Discmen'e yaklaşmayı, ilk
saldırılarında ordumuz dağıldı.
***** : Yani başarısız oldun!
Cultist : E... Evet... efendim....
***** : Öyleyse sende ölen kardeşlerinle aynı kaderi paylaşacaksın! (birkaç kelime fısıldar ve derinden bir
çığlık duyuyulur...)
***** : Bu ahmaklara güvenmekle hata ettim! Bir iş doğru yapılsın istiyorsan kendin yapmalısın. Bütün Sosaria'yı alevle kaplayacağım ve hiçbir şey beni durduramaz!
Her ne kadar başlarda güçleri eşit görünse de, Dark Templar ve High Templar birliklerinin güçlerine erişemeyen
tarikat üyeleri ve onların yandaşları, yalnızca birkaç dakika dayanabilmişlerdir. Zeratul, orduyu komuta eden tarikat
üyesini olan biteni efendisine anlatması için serbest bırakır. Böylece yeni ama bilinmeyen düşmanı üzerinde daha
baştan baskı kuracak ve +1 puan kazanacaktır.
Zeratul, Dark Templar, Artanis ise High Templar birliklerini yanlarına alarak, söz konusu tarikatın mezken tutuğu heryere
baskın düzenlerler, ta ki tek bir tanesi bile kalmayıncaya kadar.
Geçmişte olan biteni unutup, sırt sırta, kahramanca çarpışan iki farklı dünyanın üyeleri için artık ayrılık vakti gelmiştir.
Yıllardır Sosaria'yı kana bulayan tarikat son bulmuştur (en azından Sosaria'daki bölümü). Her ne kadar Zeratul'un içinde
güçlü düşmanıyla ilgili bir kuşku kalmış olsa da, gezegenleri halen Zergler tarafından tehdit edilmektedir. Bu yüzden artık
geri dönme vakti gelmiştir...
Sonunda Zeratul, Artanis ve Reçel ait oldukları yere, Shakuras'a geri dönmüşlerdir. Ve yanlarına Sony'i de alırlar.
Peki bundan sonra?
Lord British, zaten Britannia'nın işlerinin kendisini fazlasıyla yorduğunu bahane ederek Yönetim Kurulundan ayrılır ve en mutlu olduğu yere yani artık paslanmaya yüz tutan tahtına bir kez daha oturur.
Lord Blackthorne ise artık balık tutmayı bırakır. Çünkü çok büyük ve güzel bir balık yakalamıştır...
Zuruziel ve Dido, büyük savaştan sonra evlerine, yani Ölüler Şehrine geri dönerler. Undead olarak daha iyi bir yaşam
süreceklerini düşünen çift, Warheru'dan kendilerini tekrar Undead yapmalarını isterler. Yakın bir gelecekte Dido'nun
babası Lich King 9715. yaş gününü kutlar ve ertesi gün hayata gözlerini yumar. Artık Undead diyarının yeni kralı Zuruziel
olmuştur.
Mondain, çocukluğundan beri görmediği babasının mezarını ziyarete gider ancak mezar açılmıştır ve Mondain bu işin peşini bırakmayacağına dair yemin eder ve Yönetim Kurulundan ayrılarak bu işin peşine düşer.
Macroman, kendisinin savaşçı değil makrocu olduğunu söyler ve Warheru'dan skillerini sıfırlamasını ister. Böylece tekrar
makro yapmaya başlayacaktır. Makro yapmak üzere Moonglow'a makrocu dostlarının yanına döner...
Sony, her ne kadar Zeratul'un yanında gitse de Zeratul O'nu Samanyolu isimli galaksideki bir gezegenin Japonya isimli
bölgesine bırakır. Sony ileriki yıllarda önce o bölgede sonra da tüm gezegende ün yapacak, icatları her yerde konuşulacak
ve satılacaktır.
Zeratul, Artanis ve Reçel, Shakuras'a dönerler ve kutsal kristallerini güvende olacakları tapınaklarına bırakırlar.
Warheru, artık bu işler için yaşlandığını belirterek, Yönetim Kurulundan istifa eder ve yerine bakmak üzere Discmen,
Erective ve Richman'e tam yetki verir. Kendisi ise bir çiftlik satın alıp eşi ve çocuklarıyla rahat, savaştan ve tehlikeden
uzak, huzurlu bir yaşam sürmeye başlar. Ancak bu ani ve garip karar herkesi şaşırtmıştır.
Her ne kadar, Warheru, Zuruziel, Dido, Macroman, Mondain, British ve Blackthorne gibi Sosaria için çok önemli 7 isimden
yoksun kalsalarda; Discmen, Erective ve Richman, Yönetim Kurulunu tekrar toparlamaya kararlıdırlar ve bunun için
güvenilir isimler aramaya koyulurlar.
Ve son olarak, tarikatın hayatta kalan üyesi efendisini ziyaret etmek üzere O'nun bulunduğu yere gider...
***** : Bu beni ikinci rahatsız edişin! Söyle, Discmen'i öldürmeden önce yalvarttın mı?
Cultist : Efendim, beni bağışlayın. Kudretinize sığınıyorum. Zeratul'un erişilmez gücü karşısında hiçbir şey
yapamadık efendim. Kristallerin birleşmesi ile eşsiz bir güce sahip oldular. Bırakın Discmen'e yaklaşmayı, ilk
saldırılarında ordumuz dağıldı.
***** : Yani başarısız oldun!
Cultist : E... Evet... efendim....
***** : Öyleyse sende ölen kardeşlerinle aynı kaderi paylaşacaksın! (birkaç kelime fısıldar ve derinden bir
çığlık duyuyulur...)
***** : Bu ahmaklara güvenmekle hata ettim! Bir iş doğru yapılsın istiyorsan kendin yapmalısın. Bütün Sosaria'yı alevle kaplayacağım ve hiçbir şey beni durduramaz!
Beklenen an geldi. Çok uzun bir aradan sonra Sosaria yeniden kıpırdanmaya başladı. İşte dananın kuyruğunun koptuğu AN!
Bölüm 2 ; Sosaria In Flames
Dillere destan bir mücadele ve kahramanca yürütülen bir savaşın ardından, Sosaria, hem yetkililerin hem de oyuncuların
istediği gibi güzel bir dünya haline gelmeye başlar. Büyük savaşın ardından yaklaşık 2 ay geçmiştir. Discmen ve Erective,
yerleri boşalan yetkililerin yerlerine yenilerini arama çalışmalarını sürdürürken Richman de Yönetim Kurulu binasını daha güzel bir yere taşımak için kolları sıvar. Sosaria'da hemen hemen her şey yolunda gitmektedir. Kafaları karıştıran tek mesele Warheru'dan haber alınamamasıdır. Ancak herkes onun kafa dinlemek için kimsenin bilmediği bir yere gittiğini
düşünmektedir.
önetim Kurulu binası, Discmen'in isteği üzerine, deniz manzaralı bir alana taşınır. Şimdi sıra yetkili adayları ile
görüşmeye gelmiştir. Ancak bu adaylar o kadar fazladır ki, adayları bölüşmeye karar verirler. Bunun üzerine Britannia'da
her yetkili için bir bölüm ayrılır ve bu bölümlerde görüşmeler başlar...
Discmen, tedbiri elden bırakmamak için kapıya güvenlik görevlileri diker. Bu yüzden içeri giren herkes çıplak bir halde girmektedirler (Yadigar onları giydirmeye üşendi de diyebilirsiniz).
Erective ve Richman ise bütün işi Discmen'e yıkıp tavla atmaya giderler. Onlar tavla oynaya dursun, Discmen adaylarla
görüşmelerine devam etmektedir...
Discmen : Buyrun, hoşgeldiniz.
Aday 1 : Hoşbulduk efendim, nasılsınız?
Discmen : İyiyim teşekkür ederim. Siz nasılsınız?
Aday 1 : Ben de iyiyim, teşekkürler.
Discmen : İsim neydi?
Aday 1 : İsmim.....
(Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalar...)
Discmen : Buyrun, hoşgeldiniz.
Aday 218 : Ooo, kanka naber ya.
Discmen : Sıradaki...
(Saatler geçmeye devam etmektedir...)
Discmen : Buyrun, hoşgeldiniz.
Aday 673 : Hoşbulduk.
Discmen : Evet, söyleyin bakalım. Sizce sizi neden işe almalıyız?
Aday 673 : Buyur?
Discmen : Yok, buyurmayayım. Sıradaki gelsin...
Saat gecenin bir yarısı olmuştur. Bu sırada Erective ve Richman...
Erective ve Richman eğlene dursun, Discmen hala adaylarla görüşmektedir...
Discmen : Neden yetkili olmak istiyorsunuz?
Aday 1447 : Yetkili olunca kendime 20 tane Nightmare ve 500M para vermeyi düşünüyorum.
Discmen : Hmm... 20 Nightmare ve 500M para. Az olmaz mı?
Aday 1447 : Aslında biraz az evet. Ama başlangıç bu. İleride işleri büyütürüz o sorun değil.
Discmen : La Havle! *.kick*. Sıradaki gelsin lütfen...
(Günün ilk ışıkları ile birlikte görüşmeler devam etmektedir...)
Discmen : İsminiz nedir?
Aday 2891 : Jesus...
Discmen : Hangi Jesus?
Jesus : Bilmem. Kaç tane var? Ona göre cevap vereyim.
Discmen : 1 tane sanırım...
Jesus : Hmm. O zaman ben de 1. Jesus oluyorum demekki.
Discmen : Neyse. O kadar da önemli değil. Bu işte hiç deneyiminiz var mı?
Jesus : Hayır ilk kez deneyeceğim.
Discmen : Peki hangi bölümden mezunsunuz?
Jesus : Britannia Universitesi, Taming Staff bölümü.
Discmen : Hmm... Güzel. Tam aradığımız kişisiniz. Yarın gelip başlayın. Muhafızlar, sıradaki arkadaşlara söyleyin
görüşme sona erdi.
Discmen, Erective ve Richman'e haber gönderip Yönetim Kurulu binasına gelmelerini ister. Onları yeni yetkili arkadaşla
tanıştıracaktır...
(Jesus'a geçmişte olan bitenleri anlatırlar. Böylece Yönetim Kurulun'un düşmanları ve dostları hakkında bilgi sahibi olur.)
Zuruziel'den boşalan Taming Staff görevini üstlenen Jesus ile birlikte yetkili kadrosundaki çalışan sayısı 4'e
yükselir. Bir ay boyunca bu kadroyla devam eden yetkililer hiçbir sorunla karşılaşmazlar. Her şey iyiye gidiyor derken...
Jesus : Sebebini henüz öğrenemedim malesef.
Erective : En mantıklısı Minoc'a gitmek. Hem sebebini öğreniriz hem de isyanı bastırırız.
Discmen : Haklısın. Richman, sen burada kal. Page felan gelirse ilgilenirsin. Hadi gidelim...
Onlar madencilerin baskınları için Minoc'a gide dursunlar, biz de eski kahramanlarımızdan birine, Mondain'e bir göz atalım. Savaşların kazanılmasında büyük rol oynayan Mondain, babasının mezarını açanın kim olduğu araştırmayı sürdürmektedir. Öfkesi aklının önüne geçen Mondain, babası gibi gücünü karanlık tarafa hizmet edecek biçimde kullanmaktan çok korksa bile artık kendini kontrol etmekte zorlanmaktadır. Karanlık ile arasında duran tek şey, Warheru'ya verdiği sözdür. Kalacak yeri olmadığı için, terk edilmiş, taştan bir kulübede kalmaya başlayan Mondain'in geceleri uykusuz geçmektedir. Her gece kendini çağıran, ıslığa benzer bir sesle uyanan, Mondain, ilk zamanlarda delirdiğini düşünse de, bineğinin de aynı sesleri duyup huysuzlandığını görünce seslerin gerçek olduğuna inanır ve nereden geldiğini merak eder...
Mondain, bu sefer her zamankinden kuvvetli ve yakından gelen, uğultuya benzer sesin kaynağını bulmak için, sese doğru
ilerlemeye başlar. Bir kaç saat içinde kendisinden daha uzun otların bulunduğu bir bölgeye gelir. Bölge, gördüğü kadarıyla
koridorlardan oluşmakta ve bir labirenti andırmaktadır. Yerdeki bir cisim Mondain'in dikkatini çeker. Mondain bineğinden inip cisme doğru eğildiği anda uğultu tekrar duyulur. Ancak bu seferki insanın kanını donduran bir çığlığı andırmaktadır. Binek, bu uğultudan korkup hızla uzaklaşır. Mondain labirente benzer yapının çıkışında durmuş düşünmektedir. Ya içeri girip korkularıyla yüzleşecek ya da her gece bu sinir bozucu uğultu ile uyanacaktır. Babasının öfkesiyle yanıp tutuşan Mondain'in en son isteyeceği şey uykusunun bölünmesine ve yorgun düşmesine sebep olan bu seslerdir. Bu yüzden etrafı aydınlatan bir büyü yaparak labirentin içlerine doğru yol almaya başlar...
Büyülü birkaç sözcük fısıldayan Mondain otlara doğru bir alev topu gönderir. Alev topu otlara çarptığı anda otlar birden
kül olur. Mondain açılan geniş boşluktan geçmeye çalıştığı anda, bu sefer kül olanların yerine dikenli otlar çıkar.
Mondain delik deşik olmaktan son anda kurtulmuştur. Yerden kalkar kalkmaz aynı uğultu tekrar duyulur, ancak bu sefer
bir kahkahayı andırmaktadır.
Mondain : Kimsin sen? Kendini göster, KORKAK!
Bu sözün üzerine kahkahayı andıran ses kesilir. Ardından bir ıslığa benzer bir ses, Mondain'in kafasının içinde
yankılanmaya başlar...
Esrarengiz Ses : Devam et, Mondain oğlu Mondain. Devam et...
Saatlerce labirentte dolanan Mondain günün ilk ışıklarıyla birlikte taştan bir yapı bulur. Taşların eski olduğu bellidir.
Her an yıkılacakmış gibi duran yapının duvarları yıllarca yağmura mağruz kalmış ve yosun tutmuştur. Bu eski yapının iç
duvarlarında çeşitli işlemeler bulunmaktadır. Yapı çok eski olmasına rağmen işlemeler hiç bir zarar görmemiştir. Mondain,
işlemelerin yaşını öğrenmek için bir büyü yapar. Yaptığı bu büyü, aslında kara büyü sınıfına girmektedir. Kara büyü
yasaklanmış olmasına rağmen, büyücünün merakı yasakların önüne geçmiştir. Bu büyüden sonra işlemelerin, taştan yapı kadar
eski olduğu ortaya çıkar. Ancak Mondain'in içinde garip bir his vardır. Her nasılsa bu tarihi işlemeler bir şekilde
büyücüye tanıdık gelmektedir...
Gece uyuyamayan ve son enerjisini de yaptığı büyüde yitiren Mondain taştan yapıda dinlenmeye karar verir. Geriye nasıl
döneceğini hatırlamayan ve dönerse bir daha yolu bulamayacağını düşünen, Mondain, bulunduğu yapıda biraz dinlenmek için uzanır...
Bu sırada yetkililer Minoc şehrine, isyanın sebebini öğrenmeye gitmişlerdir.
Discmen : İsyanın sebebini biliyor musun?
Nöbetçi : Liderlerini istiyorlar, efendim.
Erective : Liderlerini mi? Liderleri kim?
Nöbetçi : Çok yetenekli bir madenci, efendim. 3 ay kadar önce ortadan kayboldu. İsmi şeydi...
Jesus : Fakir?
Nöbetçi : Evet. Lord Fakir. Bir ara zırhlarımızın siparişi O'na veriliyordu...
Discmen : Tamam. Siz görev yerlerinize dönün. Gerisini biz hallederiz.
Nöbetçi : Ama efendim...
Discmen : Size söylediğimi yapın. Biz hallederiz...
Nöbetçi : Emredersiniz. Toparlanın, gidiyoruz!
(Nöbetçiler gittikten sonra...)
Erective : Bu Fakir, senin için bedenini feda eden madenci değil miydi?
Discmen : Hayır. Benim için bir şeyini feda etmedi. Ancak benim emrimde çalışıyordu. Bu yüzden zarar görmemesi için
O'nu uzaklara gönderdim.
Jesus : Fakir yakın arkadaşımdı. Anlaşılan O olmadan bu iş çözülmeyecek.
Erective : Fakir'i nereye gönderdin, Discmen?
Discmen : Nujelm'e. Jesus, biz burada kalıp bu iş ile ilgileneceğiz. Sen elinden geldiğince acele et ve Fakir'i bul.
Bu işin daha fazla büyüyüp diğer şehirlere sıçramasını istemiyorum...
Discmen ve Erective isyanla ilgilenirken, Jesus, Nujelm şehrine ulaşmıştır. İlk gördüğü kişiyi durdurup sorar.
Jesus : Pardon, Fakir isimli bir madenciyi arıyorum, tanıyor musunuz?
Adam : Bu şehirde Fakir isminde biri var ancak madenci mi bilmiyorum. Şu ilerideki evde yaşıyor.
Jesus : Çok teşekkür ederim, iyi günler.
Jesus adamın tarif ettiği eve ulaştığında yüzündeki sevinç ifadesi yerini şaşkınlığa bırakır...
Fakir : Görüşmeyeli uzun zaman oldu.
Jesus : Evet. Gerçenten çok uzun zaman oldu. Görüyorum ki madenciliği bırakmışsın.
Fakir : Evet. Buraya gelmek zorunda kaldım. Ve artık burada yaşamaya karar verdim. Madencilik ile kazandığım
her şeyi burada ticarete yatırdım. Bu şehre eskiden pek gelen yoktu. Artık bütün tüccarlar buraya geliyorlar.
Jesus : Bu muhafızlar ne için?
Fakir : Her zenginin olduğu gibi benim de çok düşmanım var. Son iki aydır her hafta düzenli olarak suikast
girişiminde bulunuyorlar. Minoc nasıl? Britannia nasıl? Burası çok güzel bir şehir ama oraları da çok özledim.
Jesus : Savaş bitti. Yönetim Kurulu dağıldı. Yalnızca Discmen, Erective, Richman ve ben varız.
Fakir : Discmen'mi? O'nun Yönetim Kurulunda ne işi var?
Jesus : (Fakir'e savaştan, Tarikat'dan ve olan bitenlerden bahseder) İşte böyle. Discmen ve Erective gerçeği
görerek yuvaya geri döndüler.
Fakir : Anladım. Peki ya Minoc? Hala benim gibi olmak isteyenler var mı?
Jesus : Var. Ama hiç biri senin gibi olamayacaklar.
Fakir : Teşekkür ederim eski dostum.
Jesus : O anlamda söylemedim. Madenciler isyan ettiler. Eğer liderleri geri dönmezse bir daha Mt. Kendall asla
kullanılamayacak. İçeriye kimseyi sokmuyorlar. Uzun lafın kısası, eski dostum, seni geri götürmeye geldim...
Fakir : Buradaki herşeyi bırakıp seninle mi gelmemi istiyorsun? Benim bütün mal varlığım burada.
Jesus : Herşeyi sat ve asıl şehrin olan Minoc'a geri dön. Belki zarar edeceksin ama karşılığında ticaretin en
büyük sektörlerinden biri yok olmaktan kurtulacak.
Fakir : Eğer söz konusu şehir Minoc ise, peki, geliyorum...
Fakir, eşyalarını toparlarken, Discmen ve Erective isyana liderlik eden kişi ile görüşmek için içeri girerler.
Erective : Fazla derin değil. Bir iki metre sonra ileriye doğru kıvrılıyor...
Discmen : Bir tünele benziyor...
Erective : İyide buradan nereye tünel kazacaklar ki?
Discmen : Bunu tüneli kazanlara sormak la...
Discmen ve Erective aldıkları darbeyle bayılırlar. Muhfazıları da gönderdikleri için onlara yardım edecek kimse yoktur...
Bu olaydan yaklaşık bir kaç saat sonra, Fakir eşyalarını toparlamıştır ve tam yola çıkacakları sırada...
-- Her şey güllük gülistanlık giderken nerden çıktı bu madenciler? Başlarında kim var? Discmen ve Erective'e neden
saldırdılar? Madendeki çukurun sırrı ne? Mondain sesin kaynağını bulabilecek mi? Mondain'e tanıdık gelen işaretlerin
anlamı ne? Uzun zamandan sonra devam eden hikaye eskisi kadar sevilecek mi? Galatasaraylılar, Fenerbahçenin şampiyonluğunu
tebrik edecek mi? World Of Uo dünyanın en güzel serverı olacak mı? Bu soruların hiç birinin cevabı yok diğer bölümde. Ama siz
yine de okuyun. Boşuna mı uğraşıyorum o kadar --
Bölüm 2 ; Sosaria In Flames
Dillere destan bir mücadele ve kahramanca yürütülen bir savaşın ardından, Sosaria, hem yetkililerin hem de oyuncuların
istediği gibi güzel bir dünya haline gelmeye başlar. Büyük savaşın ardından yaklaşık 2 ay geçmiştir. Discmen ve Erective,
yerleri boşalan yetkililerin yerlerine yenilerini arama çalışmalarını sürdürürken Richman de Yönetim Kurulu binasını daha güzel bir yere taşımak için kolları sıvar. Sosaria'da hemen hemen her şey yolunda gitmektedir. Kafaları karıştıran tek mesele Warheru'dan haber alınamamasıdır. Ancak herkes onun kafa dinlemek için kimsenin bilmediği bir yere gittiğini
düşünmektedir.
önetim Kurulu binası, Discmen'in isteği üzerine, deniz manzaralı bir alana taşınır. Şimdi sıra yetkili adayları ile
görüşmeye gelmiştir. Ancak bu adaylar o kadar fazladır ki, adayları bölüşmeye karar verirler. Bunun üzerine Britannia'da
her yetkili için bir bölüm ayrılır ve bu bölümlerde görüşmeler başlar...
Discmen, tedbiri elden bırakmamak için kapıya güvenlik görevlileri diker. Bu yüzden içeri giren herkes çıplak bir halde girmektedirler (Yadigar onları giydirmeye üşendi de diyebilirsiniz).
Erective ve Richman ise bütün işi Discmen'e yıkıp tavla atmaya giderler. Onlar tavla oynaya dursun, Discmen adaylarla
görüşmelerine devam etmektedir...
Discmen : Buyrun, hoşgeldiniz.
Aday 1 : Hoşbulduk efendim, nasılsınız?
Discmen : İyiyim teşekkür ederim. Siz nasılsınız?
Aday 1 : Ben de iyiyim, teşekkürler.
Discmen : İsim neydi?
Aday 1 : İsmim.....
(Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalar...)
Discmen : Buyrun, hoşgeldiniz.
Aday 218 : Ooo, kanka naber ya.
Discmen : Sıradaki...
(Saatler geçmeye devam etmektedir...)
Discmen : Buyrun, hoşgeldiniz.
Aday 673 : Hoşbulduk.
Discmen : Evet, söyleyin bakalım. Sizce sizi neden işe almalıyız?
Aday 673 : Buyur?
Discmen : Yok, buyurmayayım. Sıradaki gelsin...
Saat gecenin bir yarısı olmuştur. Bu sırada Erective ve Richman...
Erective ve Richman eğlene dursun, Discmen hala adaylarla görüşmektedir...
Discmen : Neden yetkili olmak istiyorsunuz?
Aday 1447 : Yetkili olunca kendime 20 tane Nightmare ve 500M para vermeyi düşünüyorum.
Discmen : Hmm... 20 Nightmare ve 500M para. Az olmaz mı?
Aday 1447 : Aslında biraz az evet. Ama başlangıç bu. İleride işleri büyütürüz o sorun değil.
Discmen : La Havle! *.kick*. Sıradaki gelsin lütfen...
(Günün ilk ışıkları ile birlikte görüşmeler devam etmektedir...)
Discmen : İsminiz nedir?
Aday 2891 : Jesus...
Discmen : Hangi Jesus?
Jesus : Bilmem. Kaç tane var? Ona göre cevap vereyim.
Discmen : 1 tane sanırım...
Jesus : Hmm. O zaman ben de 1. Jesus oluyorum demekki.
Discmen : Neyse. O kadar da önemli değil. Bu işte hiç deneyiminiz var mı?
Jesus : Hayır ilk kez deneyeceğim.
Discmen : Peki hangi bölümden mezunsunuz?
Jesus : Britannia Universitesi, Taming Staff bölümü.
Discmen : Hmm... Güzel. Tam aradığımız kişisiniz. Yarın gelip başlayın. Muhafızlar, sıradaki arkadaşlara söyleyin
görüşme sona erdi.
Discmen, Erective ve Richman'e haber gönderip Yönetim Kurulu binasına gelmelerini ister. Onları yeni yetkili arkadaşla
tanıştıracaktır...
(Jesus'a geçmişte olan bitenleri anlatırlar. Böylece Yönetim Kurulun'un düşmanları ve dostları hakkında bilgi sahibi olur.)
Zuruziel'den boşalan Taming Staff görevini üstlenen Jesus ile birlikte yetkili kadrosundaki çalışan sayısı 4'e
yükselir. Bir ay boyunca bu kadroyla devam eden yetkililer hiçbir sorunla karşılaşmazlar. Her şey iyiye gidiyor derken...
Jesus : Sebebini henüz öğrenemedim malesef.
Erective : En mantıklısı Minoc'a gitmek. Hem sebebini öğreniriz hem de isyanı bastırırız.
Discmen : Haklısın. Richman, sen burada kal. Page felan gelirse ilgilenirsin. Hadi gidelim...
Onlar madencilerin baskınları için Minoc'a gide dursunlar, biz de eski kahramanlarımızdan birine, Mondain'e bir göz atalım. Savaşların kazanılmasında büyük rol oynayan Mondain, babasının mezarını açanın kim olduğu araştırmayı sürdürmektedir. Öfkesi aklının önüne geçen Mondain, babası gibi gücünü karanlık tarafa hizmet edecek biçimde kullanmaktan çok korksa bile artık kendini kontrol etmekte zorlanmaktadır. Karanlık ile arasında duran tek şey, Warheru'ya verdiği sözdür. Kalacak yeri olmadığı için, terk edilmiş, taştan bir kulübede kalmaya başlayan Mondain'in geceleri uykusuz geçmektedir. Her gece kendini çağıran, ıslığa benzer bir sesle uyanan, Mondain, ilk zamanlarda delirdiğini düşünse de, bineğinin de aynı sesleri duyup huysuzlandığını görünce seslerin gerçek olduğuna inanır ve nereden geldiğini merak eder...
Mondain, bu sefer her zamankinden kuvvetli ve yakından gelen, uğultuya benzer sesin kaynağını bulmak için, sese doğru
ilerlemeye başlar. Bir kaç saat içinde kendisinden daha uzun otların bulunduğu bir bölgeye gelir. Bölge, gördüğü kadarıyla
koridorlardan oluşmakta ve bir labirenti andırmaktadır. Yerdeki bir cisim Mondain'in dikkatini çeker. Mondain bineğinden inip cisme doğru eğildiği anda uğultu tekrar duyulur. Ancak bu seferki insanın kanını donduran bir çığlığı andırmaktadır. Binek, bu uğultudan korkup hızla uzaklaşır. Mondain labirente benzer yapının çıkışında durmuş düşünmektedir. Ya içeri girip korkularıyla yüzleşecek ya da her gece bu sinir bozucu uğultu ile uyanacaktır. Babasının öfkesiyle yanıp tutuşan Mondain'in en son isteyeceği şey uykusunun bölünmesine ve yorgun düşmesine sebep olan bu seslerdir. Bu yüzden etrafı aydınlatan bir büyü yaparak labirentin içlerine doğru yol almaya başlar...
Büyülü birkaç sözcük fısıldayan Mondain otlara doğru bir alev topu gönderir. Alev topu otlara çarptığı anda otlar birden
kül olur. Mondain açılan geniş boşluktan geçmeye çalıştığı anda, bu sefer kül olanların yerine dikenli otlar çıkar.
Mondain delik deşik olmaktan son anda kurtulmuştur. Yerden kalkar kalkmaz aynı uğultu tekrar duyulur, ancak bu sefer
bir kahkahayı andırmaktadır.
Mondain : Kimsin sen? Kendini göster, KORKAK!
Bu sözün üzerine kahkahayı andıran ses kesilir. Ardından bir ıslığa benzer bir ses, Mondain'in kafasının içinde
yankılanmaya başlar...
Esrarengiz Ses : Devam et, Mondain oğlu Mondain. Devam et...
Saatlerce labirentte dolanan Mondain günün ilk ışıklarıyla birlikte taştan bir yapı bulur. Taşların eski olduğu bellidir.
Her an yıkılacakmış gibi duran yapının duvarları yıllarca yağmura mağruz kalmış ve yosun tutmuştur. Bu eski yapının iç
duvarlarında çeşitli işlemeler bulunmaktadır. Yapı çok eski olmasına rağmen işlemeler hiç bir zarar görmemiştir. Mondain,
işlemelerin yaşını öğrenmek için bir büyü yapar. Yaptığı bu büyü, aslında kara büyü sınıfına girmektedir. Kara büyü
yasaklanmış olmasına rağmen, büyücünün merakı yasakların önüne geçmiştir. Bu büyüden sonra işlemelerin, taştan yapı kadar
eski olduğu ortaya çıkar. Ancak Mondain'in içinde garip bir his vardır. Her nasılsa bu tarihi işlemeler bir şekilde
büyücüye tanıdık gelmektedir...
Gece uyuyamayan ve son enerjisini de yaptığı büyüde yitiren Mondain taştan yapıda dinlenmeye karar verir. Geriye nasıl
döneceğini hatırlamayan ve dönerse bir daha yolu bulamayacağını düşünen, Mondain, bulunduğu yapıda biraz dinlenmek için uzanır...
Bu sırada yetkililer Minoc şehrine, isyanın sebebini öğrenmeye gitmişlerdir.
Discmen : İsyanın sebebini biliyor musun?
Nöbetçi : Liderlerini istiyorlar, efendim.
Erective : Liderlerini mi? Liderleri kim?
Nöbetçi : Çok yetenekli bir madenci, efendim. 3 ay kadar önce ortadan kayboldu. İsmi şeydi...
Jesus : Fakir?
Nöbetçi : Evet. Lord Fakir. Bir ara zırhlarımızın siparişi O'na veriliyordu...
Discmen : Tamam. Siz görev yerlerinize dönün. Gerisini biz hallederiz.
Nöbetçi : Ama efendim...
Discmen : Size söylediğimi yapın. Biz hallederiz...
Nöbetçi : Emredersiniz. Toparlanın, gidiyoruz!
(Nöbetçiler gittikten sonra...)
Erective : Bu Fakir, senin için bedenini feda eden madenci değil miydi?
Discmen : Hayır. Benim için bir şeyini feda etmedi. Ancak benim emrimde çalışıyordu. Bu yüzden zarar görmemesi için
O'nu uzaklara gönderdim.
Jesus : Fakir yakın arkadaşımdı. Anlaşılan O olmadan bu iş çözülmeyecek.
Erective : Fakir'i nereye gönderdin, Discmen?
Discmen : Nujelm'e. Jesus, biz burada kalıp bu iş ile ilgileneceğiz. Sen elinden geldiğince acele et ve Fakir'i bul.
Bu işin daha fazla büyüyüp diğer şehirlere sıçramasını istemiyorum...
Discmen ve Erective isyanla ilgilenirken, Jesus, Nujelm şehrine ulaşmıştır. İlk gördüğü kişiyi durdurup sorar.
Jesus : Pardon, Fakir isimli bir madenciyi arıyorum, tanıyor musunuz?
Adam : Bu şehirde Fakir isminde biri var ancak madenci mi bilmiyorum. Şu ilerideki evde yaşıyor.
Jesus : Çok teşekkür ederim, iyi günler.
Jesus adamın tarif ettiği eve ulaştığında yüzündeki sevinç ifadesi yerini şaşkınlığa bırakır...
Fakir : Görüşmeyeli uzun zaman oldu.
Jesus : Evet. Gerçenten çok uzun zaman oldu. Görüyorum ki madenciliği bırakmışsın.
Fakir : Evet. Buraya gelmek zorunda kaldım. Ve artık burada yaşamaya karar verdim. Madencilik ile kazandığım
her şeyi burada ticarete yatırdım. Bu şehre eskiden pek gelen yoktu. Artık bütün tüccarlar buraya geliyorlar.
Jesus : Bu muhafızlar ne için?
Fakir : Her zenginin olduğu gibi benim de çok düşmanım var. Son iki aydır her hafta düzenli olarak suikast
girişiminde bulunuyorlar. Minoc nasıl? Britannia nasıl? Burası çok güzel bir şehir ama oraları da çok özledim.
Jesus : Savaş bitti. Yönetim Kurulu dağıldı. Yalnızca Discmen, Erective, Richman ve ben varız.
Fakir : Discmen'mi? O'nun Yönetim Kurulunda ne işi var?
Jesus : (Fakir'e savaştan, Tarikat'dan ve olan bitenlerden bahseder) İşte böyle. Discmen ve Erective gerçeği
görerek yuvaya geri döndüler.
Fakir : Anladım. Peki ya Minoc? Hala benim gibi olmak isteyenler var mı?
Jesus : Var. Ama hiç biri senin gibi olamayacaklar.
Fakir : Teşekkür ederim eski dostum.
Jesus : O anlamda söylemedim. Madenciler isyan ettiler. Eğer liderleri geri dönmezse bir daha Mt. Kendall asla
kullanılamayacak. İçeriye kimseyi sokmuyorlar. Uzun lafın kısası, eski dostum, seni geri götürmeye geldim...
Fakir : Buradaki herşeyi bırakıp seninle mi gelmemi istiyorsun? Benim bütün mal varlığım burada.
Jesus : Herşeyi sat ve asıl şehrin olan Minoc'a geri dön. Belki zarar edeceksin ama karşılığında ticaretin en
büyük sektörlerinden biri yok olmaktan kurtulacak.
Fakir : Eğer söz konusu şehir Minoc ise, peki, geliyorum...
Fakir, eşyalarını toparlarken, Discmen ve Erective isyana liderlik eden kişi ile görüşmek için içeri girerler.
Erective : Fazla derin değil. Bir iki metre sonra ileriye doğru kıvrılıyor...
Discmen : Bir tünele benziyor...
Erective : İyide buradan nereye tünel kazacaklar ki?
Discmen : Bunu tüneli kazanlara sormak la...
Discmen ve Erective aldıkları darbeyle bayılırlar. Muhfazıları da gönderdikleri için onlara yardım edecek kimse yoktur...
Bu olaydan yaklaşık bir kaç saat sonra, Fakir eşyalarını toparlamıştır ve tam yola çıkacakları sırada...
-- Her şey güllük gülistanlık giderken nerden çıktı bu madenciler? Başlarında kim var? Discmen ve Erective'e neden
saldırdılar? Madendeki çukurun sırrı ne? Mondain sesin kaynağını bulabilecek mi? Mondain'e tanıdık gelen işaretlerin
anlamı ne? Uzun zamandan sonra devam eden hikaye eskisi kadar sevilecek mi? Galatasaraylılar, Fenerbahçenin şampiyonluğunu
tebrik edecek mi? World Of Uo dünyanın en güzel serverı olacak mı? Bu soruların hiç birinin cevabı yok diğer bölümde. Ama siz
yine de okuyun. Boşuna mı uğraşıyorum o kadar --
Eski, taştan yapıda dinlenen kahramanımız, Mondain, sonunda uyanır. Hava iyice kararmıştır. Mondain'in aklında hala duvarlardaki işlemeler vardır. Mondain işlemeleri düşündüğü sırada, arkasında bir görüntü belirir...
Mondain : Beni tanıyorsun. Kimsin sen? Geceleri bana seslenen sen misin yoksa? Konuş!
Görüntü : Ben sana yardımcı olmak için geldim. Ne yazıkki enerjim tükeniyor. Biran önce beni bulmalısın.
Mondain : Yardım mı? Bir gölgenin bana ne gibi bir yardımı dokunabilir? Senin yardımına ihtiyacım yok.
Görüntü : Öyle mi? Seni buraya çağıranın gerçek kimliğini bilmek istemiyor musun? Gerçekte kim olduğunu, babanın kim olduğunu, aslında kimin için çalıştığını bilmek istemiyor musun?
Mondain : Babam mı? Babamla ilgili ne biliyorsun? Çabuk söyle!
Görüntü : Burada olmaz. Sana yardım edebilmem için yanıma gelmelisin. Daha fazla ilerleme. Geri dön ve beni bul.
Mondain : Senin oyunların için vaktim yok. Bana gerçekten yardım etmek istiyor musun? O zaman bu işlemeleri nerden hatırladığımı söyle bana.
Görüntü : Hiç bir yerden... Bu işlemeler senin değil babanın hafızasına ait. Baban büyü gücünü sana aktardığında
hafızaları da senin bilinç altına yerleşti. Bu işaretler bu dünyadaki antik krallığa ait. Şu anda başka bir isimle
biliniyor o bölge. Gücüm tükeniyor, sana bundan fazlasını söyleyemem. Burada olmaz. Seni buraya çağıran her kimse, şu anda bizi dinliyor olmalı. Bul beni Mondain. Bul beni...
Bu son kelimelerden sonra görüntünün sesi yavaşça kısılır ve sonunda, görüntü, ortadan kaybolur. Ancak Mondain kendisini
sürekli rahatsız eden sesi bulmakta kararlıdır ve labirentin içlerine doğru yoluna devam eder. Enerjisini toparlayan büyücü
yön bulma büyüsü ile kısa bir zamanda labirentin merkezine ulaşır. Artık sesler kesilmiştir...
Mondain, sürüngenlerin efendisini görmek için üst kata çıkar ancak kimseyi bulamaz. Küçük, yıkık dökük bir yapının içinde
durmaktadır. Orada birtek kendisi ve aşağıda duran iki sürüngenden başka kimse yoktur. Tam bu sırada Mondain'in kafasında bir ses yankılanır..
Esrarengiz Ses : Sonunda gelebildin. Tebrik ederim. Çok az kişi bu labirentten sağ çıkabildi. Babandan daha güçlü
olduğunu kanıtladın. Ancak ne yazıkki bu gücün birazdan sonra erecek. Senin için perde burada kapanıyor Mondain. Ölümünün
tadını çıkar. Hahahahaha..
Mondain hemen alt kata koşar. Kapıdaki iki muhafız, silahlarını Mondain'e doğrultmuş, saldırmak için beklemektedir. Mondain elini görünmeyecek bir şekilde arkasına götürür ve sihirli birkaç sözcük mırıldanır. Birden bir iki sürüngen de alevleriçinde kalır. Acı dolu çığlıklar içinde yanan sürüngenlerin cansız bedenleri sonunda yere düşer. Mondain kaşlarını çatıp sürüngenlerin cansız bedenlerine bakar ve içinde bulunduğu yapıyı araştırmaya başlar...
Bu sırada Discmen ve Erective bir zindan da uyanırlar.
Discmen : Burası tarikat liderinin benimle son temas kurduğu yer.
Erecitve : Bizi bayıltanlar madencilerdi, tarikat üyeleri değil. Onların hepsini öldürdük, unuttun mu?
Discmen : Yalnızca bu dünyadakileri öldürdük. Anlasana Erective, bütün bunlar tuzaktı! Madenciler isyan falan
etmediler. Tek amaçları bizi oraya çekmekti. Ancak Jesus'ı göndermemiz yaptıkları plana uymadı. Sanırım biz de bu yüzden
hala hayattayız. O'nu bulamazlarsa bize yerini soracaklar. Eğer Jesus ve Richman'de yakalanırsa hepimizin sonu olacak.
Erective : Peki madendeki o çukur ne için kazılmıştı?
Discmen : O bir çukurdan çok bir tünele benziyordu. Ama asıl soru şu : O tünel nereye ulaşıyor?
Erective : Mt. Kendall'a yakın olan neresi var ki?
(Bu sorunun üzerinden birkaç saniye geçer ve Discmen ile Erective şok olmuş bir ifadeyle birbirlerien bakarlar...)
Erective & Discmen : Jail!
Discmen : O tüneli Jail'a ulaşmak için kazdılar. Biz saf değiştirince bu dünyada onlara öncülük edecek biri kalmadı.
Erective : Bu yüzden tarikat üyeleri madenci kılığına girip hem bizi oyuna getirdiler hem de gizli bir tünel
kazdılar.
Discmen : Jack ve Rose... Eski hizmetkarlarımız artık tarikatın bu dünyadaki sorumluları oldular demektir.
Erective : Jesus'ın Nujelm'e gittiğini biliyorlar. O'na ve Fakir'e haber vermeliyiz. Jack onları bulursa çok geç
olacak.
Şimdi yaklaşık 14 saat geriye, Nujelm'e geri dönelim. Bakalım bütün bunlar olmadan önce orada neler olmuş.
Jesus : Evden değil şehirden çıkmamız lazim.
Fakir : Evden çıkınca hemen aşağıda bir liman var. Orada teknem bekliyor. Oraya ulaşabilirsek kurtuluruz.
Jesus ve Fakir canlarını son anda kurtarırlar ve Britannia topraklarına doğru yol almaya başlarlar...
Bu ufak hatırlatmadan sonra, Erective ve Discmen'in kaldığı zindana geri dönelim. Erective ve Discmen hala olan biteni
tartışmaktadırlar. Tam bu sırada önlerindeki demir kapı açılır ve içeriye tanıdık bir yüz girer.
Rose : Beni bu boş laflarla korkutamazsın, Erective. Artık çok daha güçlü bir efendiye hizmet ediyorum. Senin hayal
bile edemeyeceğin kadar güçlü...
Discmen : Kime hizmet ettiğini bilmiyorsun Rose. Kendi sonunu hazırladığının farkında değilsin.
Rose : Hala mı tehdit? Sizin burada hiç gücünüz yok. Bundan böyle bu dünyayı ben ve Jack yöneteceğiz. Siz ikiniz
ise, sizinle işimiz bittiğinde ölmek için yalvaracaksınız...
Erecitve : Hizmet ettiğin varlığın kim olduğunu biliyor musun? Bu dünyaya gelmekten korkuyor. Bu yüzden sizi
kullanıyor. Siz görevinizi yerine getirince ikinizi de öldürecek.
Rose : Efendimin kim olduğunu sizden daha iyi biliyorum. Başından beri biliyordum. Bana kalırsa bu laflarınızın tek açıklaması var. Siz ikinizde işe yaramazdınız. Bu yüzden biz sizin yerinizi aldık. Bunlar da kıskançlık krizleri olsa gerek.
Discmen : Öyleyse bildiğin gibi yap, Rose. Zamanı geldiğinde bize hak vereceksin ama senin için çok geç olacak.
Erective : Madem biz işe yaramazız neden hala yaşıyoruz? Bir an önce bitir bu işi. Ne senden ne de efendin olacak korkaktan korkmuyorum.
Rose : Hiç merak etme Erective. Çok yakında Jack; Fakir ve Jesus ile birlikte burada olur...
O sırada Jack içeri adım atar...
Bu lafın üzerine Rose ve Jack bir köşede sessizce konuşmaya başlarlar :
Rose : Efendimiz bunu duyarsa ne olur biliyor musun? Bize kesin bir emir verildi. Erective, Discmen, Jesus ve Fakir ele geçirilecek diye. Bu başarısızlık duyulursa ikimizin de sonu olur!
Jack : Sakin ol Rose, sakin ol. Sonsuza kadar kaçamazlar. Bir daha böyle birşey olmayacak.
(Erective arka taraftan yüksek bir sesle bağırır...)
Erective : Jesus ve Fakir'i sizle göremiyorum. Onlar arkadan mı gelecekler? Hehehe...
Jack : Eğleniyorsun bakıyorum Erective... Güzel, devam et. Çünkü bir daha fırsatın olmayacak...
Discmen : Son hatırladığım kadarıyla şu lider bozuntusu başarısızlıktan pek hoşlanmıyordu. Umarım bunu duymaz. Yoksa bizden önce sizin sonunuz gelecek.
Jack : Biraz daha konuşursanız kimin sonu daha önce gelecek ikinizde öğreneceksiniz!
Rose : Jack! Henüz değil, herşeyin sırası var. Haber beklememiz lazım. Bize gelecek emir doğrultusunda ne yapacağımıza karar vereceğiz. Çok yakında bize haber ulaşacaktır. Ben burada kalacağım. Sen Britannia'ya git. Eğer
anlaşma sağlanamazsa ikisinin de işini bitir.
Jack : Öyle olsun bakalım. Sen de dikkatli ol. Eğer bu ikisini elimizden kaçırırsak bizim işimiz biter...
Rose : Jack! Bu sefer de başarısız olma...
Jack : Merak etme. Muhafızları çok az. Bu sefer ikisi de ölecek...
Jack, yarım kalan işini bitirmez üzere yola çıkar. Bu sırada Richman de Britannia şehrine, Lord British'i ziyaret etmeye gitmiştir.
British : Evet, muhafızları azalttım. Artık bir tehlike kalmadığına göre, boşuna masraf olmasın...
Richman : Hehe... İyi etmişsin. Boşa masrafa gerek yok.
British : Küstahlık etmek istemem ancak buraya geliş sebebinizi sorabilir miyim, Lord Richman?
Richman : Genel kontrol, Lord British. Bir problem yok...
British : Lord Richman, bana da mı güvenmiyorsunuz?
Richman : Peki, Lord British. Sen eski üyelerimizdensin. Sanırım sana bunu söylememde bir sorun yok. Madenciler birkaç gün önce isyan etti.
British : Hmm... Ve sizde bunun Britannia ile bağlantısı olup olmadığını araştırıyorsunuz değil mi?
Richman : Hayır. Bu araştırmayı Erective ve Discmen üstlendiler. Ben, bir konuda Lord Blackthorne ile görüşmeye
gelmiştim. Daha doğrusu O'na bir iş vermeye geldim. Çok gizli bir iş. Ama, madem ki sen de öğrendin aynı işi birlikte
yöneteceksiniz...
British : Lord Richman, çok isterdim ancak artık ben yaşlandım. Blackthorne'da öyle. Bizden daha genç birilerini
bulmalısınız. Üzgünüm ancak bu işi kabul edemem...
Richman : Sana işi kabul eder misin demedim, British. İş vermeye geldim dedim!
British : Sesinizin tonunu hiç beğenmedim, Lord Richman. Lütfen kalemi terk edin ve üslubunuzu düzeltmeden gelmeyin!
Richman : Kontrolün kimde olduğunu unutuyorsun, British.
(British aniden ayağa kalkar, kaşlarını çatar ve tehditkar bir biçimde gözlerini Richman'e diker. Bir eli ise kılıcının
kabzasını kavramış, her an çekecekmişçesine durmaktadır.)
British : Bu şehrin tek bir Lordu var Richman! O da benim! Burada kontrol bende! Son kez söylüyorum. Burayı hemen
terk et ve bir daha da geri dönme!
Richman : Bu iş burada bitmedi British. Küstağlığının elbet bir karşılığı olacak...
Richman, kaleden sinirli bir şekilde ayrılır. Bu sırada kaleye girmekte olan Lord Blackthorne ile karşılaşır...
Aralarında geçen ufak tartışmadan sonra Blackthorne yoluna devam eder.
British : Tamam. Sinirlenmenin bir anlamı yok.
Blackthorne : Teklifi geri çevirmekle doğrusunu yaptığımızdan kuşkum yok. Ama bir yandan da meraklanmaktan kendimi alamıyorum? Eğer kabul etseydik bizden ne isteyecekti?
British : Bu şehrin başına ne geldiyse senin şu merakın yüzünden geldi zaten. Neymiş, denemek lazımmış, şehri Chaos yönetirse ne olurmuş...
Blackthorne : Eski defterleri açmanın sırası değil British. Bu konu burada kapanmaz. Richman tekrar gelecek.
Ama ne zaman ve ne şekilde?
British : Korkmaya mı başladın Blackthorne? Yönetim Kurulu biz olmadan hiçbir şey yapamaz! Bizi kaybetmeyi göze
alamazlar.
Blackthorne : Zamanında, ihanet etmeden önce, Discmen ve Erective'de Yönetim Kurulu üyesiydi. Ancak son hatırladığıma
göre, eğer akılları başlarına gelmeseydi bizi öldüreceklerdi.
British : Ne yani? Tekrar mı ihanet ettiklerini düşünüyorsun?
Blackthorne : Eğer öyle olsaydı buraya Richman değil Discmen ya da Erective gelirdi. Eğer düşündüğüm gibiyse, bu
sefer ihanet eden Richman...
British : Yönetim Kurulu değil, Dallas dizisi. Kimin ne çevirdiği belli değil. İyi de eğer Richman ihanet etse
Discmen ve Erective'in bundan haberi olmaz mı?
Blackthorne : Discmen ve Erective iki gün kadar önce Minoc'a isyanı araştırmaya gitmişler. O zamandan beri sesleri
çıkmıyor. Sence de garip değil mi?
British : O işte de mi Richman'in parmağı olduğunu düşünüyorsun?
Blackthorne : Aklına başka isim geliyor mu? Yönetim Kurulunda geriye kalan tek isim Richman. Buraya gelip bizi
tehdit eden Richman. Bize vereceği görevin gizli olduğunu söyleyen yine Richman.
(British tam konuşacağı anda, iki kişi koşar adımlarla odaya girer. İkiside ter içindedir.)
Biraz soluklandıktan sonra Jesus ve Fakir, Lord British ve Blackthorne'a olan biteni, Fakir'in nasıl hayatta olduğunu
anlatırlar...
British : Peki ya sen kimsin? Yönetim Kuruluna ait cübbelerden giyiyorsun ancak seni daha önce görmedim...
Jesus : Adım Jesus. Yönetim Kuruluna yeni katıldım. Discmen tarafından Fakir'i bulup geri getirmek üzere
görevlendirildim ancak saldırıya uğradık. Jesus'ı koruyan tüm muhafızlar öldü. Biz ise canımızı zor kurtardık.
Blackthorne : Ne saldırısı, hangi saldırı?
Fakir : Nujelm'deki evime saldırı düzenlendi.
British : Bu sabah saldırıdan haberim oldu. Şimdi her şey anlaşıldı. O esrarengiz, zengin tüccar aslında sendin.
Peki size saldıran kimdi?
Jesus : Daha önce hiç görmediğim biri. Üzerinde Yönetim Kuruluna ait, siyah bir cübbe vardı. Elinde ise kanlı bir
hançe...
Blackthorne & British : Jack!
Fakir : Jack? Jack the Ripper mı? Saçma! O hapiste.
British : Demekki çıkmak için bir yolunu bulmuş. Bütün sorunlar üst üste gelmeye başladı. Önce Richman şimdi de bu!
Jesus : Richman'in bu konuyla ne alakası var?
Blackthorne : Siz gelmeden bir süre önce O buradaydı. Bizi zorla kendi tarafında çekmek istedi, tehdit etti ancak
başaramayınca sinirlenip gitti. Yönetim Kurulunun bu konuda bir bilgisi var mı?
Jesus : Hayır. Richman'e orada kalması söylenmişti. Her ne yaptıysa Yönetim Kurulunun bilgisi dahilinde değil.
Fakir : Ortalık çok karışacak. Discmen ve Erective'e haber vermemiz lazım.
Jesus : Lord British, Lord Blackthorne. Güvenliği arttırın. Richman her neyin peşindeyse Discmen ve Erective'in
ortadan kaybolmasıyla bağlantılı olabilir. Bu yüzden bu konuda bilgisi olan herkesin üstüne gelecektir.
British : Siz ne yapacaksınız?
(Jesus cevap vermek üzereyken, içeriye biri girer.)
Jack : Muhafızlarınız öldü Lord British. Ama merak etmeyin. Birazdan siz de onlara katılacaksınız.
British : Elinden geleni ardına koyma!
Jack : Richman'in teklifini reddetmekle büyük hata yaptınız. Hatanızın bedelini ödemenizin vakti geldi.
Mondain, yapıda büyülü bir küre bulur ve büyülü birkaç sözcük fısıldadıktan sonra esrarengiz sesin bu küreden yayıldığını
anlar. Ancak Mondain zayıf düşmüştür ve dinlenmesi gerekmektedir. Bu yüzden küreyi de yanına alıp labirentten çıkmaya karar verir. Tam dışarıya adımını atacağı sırada küre parlamaya başlar ve esrarengiz ses yeniden duyulur.
Esrarengiz Ses : Tebrikler Mondain. Birkez daha kudretini ispatladın. Senin gibi bir hizmetkarım olmasını çok
isterdim. Ancak bunu kabul etmeyeceğini bildiğim için seninle zaman harcamak istemiyorum. Hoşçakal, Mondain.
Bu sözün ardından dışarısı sürüngen ordusuyla dolar. Binanın tek çıkışı kapanmıştır. Sürüngenlerin sayısı, yoktan var
olurmuşçasına, giderek artmaktadır. Mondain bir an için onlarla baş edebileceğini düşünse de artan sayıları karşısında
birşey yapamayacağını anlar ve binanın girişini bir enerji kalkanıyla kapatır. Ancak ne o kalkan sürüngenleri sonsuza
kadar engelleyebilecektir ne de Mondain o kalkan olduğu sürece dışarı çıkabilecektir.
Tam bu sırada, Mondain'in taştan yapıda karşılaştığı görüntü tekrar belirir.
Görüntü : Bu tarafa gel Mondain. Buradan çıkmalısın. Sana ihtiyaçları var...
Mondain : Şimdi sohbet edecek zaman değil. Eğer yardım edeceksen et, etmeyeceksen yolumdan çekil!
(Görüntüden ibaret cisim, birkaç sözcük fısıldar ve ellerini kaldırır. Ardından tam arkalarında bir kapı açılır)
Görüntü : Hemen kapıdan gir. Orada ne yapman gerektiğini göreceksin. Acele et...
Mondain : Peki ya bu küre? Bu ne olacak?
(Görüntü, elini kürenin üzerinde gezdirir.)
Görüntü : Tamam. Artık kürenin büyü etkisi yok. Ona tekrar büyü yapılmadığı sürece bu küreden sana ulaşamaz ve seni
duyamaz. Onu da yanında götür. Ben seni bu küre aracılığıyla izleyeceğim. Zamanı geldiğinde ben seni bulurum. Git şimdi.
Sana ihtiyacı olanlar var, bu enerji kalkanı daha fazla dayanamaz.
Mondain büyülü kapıdan geçer geçmez, görüntü ortadan kaybolur, kapı kapanır ve enerji kalkanı ortadan kalkar...
Mondain : Beni tanıyorsun. Kimsin sen? Geceleri bana seslenen sen misin yoksa? Konuş!
Görüntü : Ben sana yardımcı olmak için geldim. Ne yazıkki enerjim tükeniyor. Biran önce beni bulmalısın.
Mondain : Yardım mı? Bir gölgenin bana ne gibi bir yardımı dokunabilir? Senin yardımına ihtiyacım yok.
Görüntü : Öyle mi? Seni buraya çağıranın gerçek kimliğini bilmek istemiyor musun? Gerçekte kim olduğunu, babanın kim olduğunu, aslında kimin için çalıştığını bilmek istemiyor musun?
Mondain : Babam mı? Babamla ilgili ne biliyorsun? Çabuk söyle!
Görüntü : Burada olmaz. Sana yardım edebilmem için yanıma gelmelisin. Daha fazla ilerleme. Geri dön ve beni bul.
Mondain : Senin oyunların için vaktim yok. Bana gerçekten yardım etmek istiyor musun? O zaman bu işlemeleri nerden hatırladığımı söyle bana.
Görüntü : Hiç bir yerden... Bu işlemeler senin değil babanın hafızasına ait. Baban büyü gücünü sana aktardığında
hafızaları da senin bilinç altına yerleşti. Bu işaretler bu dünyadaki antik krallığa ait. Şu anda başka bir isimle
biliniyor o bölge. Gücüm tükeniyor, sana bundan fazlasını söyleyemem. Burada olmaz. Seni buraya çağıran her kimse, şu anda bizi dinliyor olmalı. Bul beni Mondain. Bul beni...
Bu son kelimelerden sonra görüntünün sesi yavaşça kısılır ve sonunda, görüntü, ortadan kaybolur. Ancak Mondain kendisini
sürekli rahatsız eden sesi bulmakta kararlıdır ve labirentin içlerine doğru yoluna devam eder. Enerjisini toparlayan büyücü
yön bulma büyüsü ile kısa bir zamanda labirentin merkezine ulaşır. Artık sesler kesilmiştir...
Mondain, sürüngenlerin efendisini görmek için üst kata çıkar ancak kimseyi bulamaz. Küçük, yıkık dökük bir yapının içinde
durmaktadır. Orada birtek kendisi ve aşağıda duran iki sürüngenden başka kimse yoktur. Tam bu sırada Mondain'in kafasında bir ses yankılanır..
Esrarengiz Ses : Sonunda gelebildin. Tebrik ederim. Çok az kişi bu labirentten sağ çıkabildi. Babandan daha güçlü
olduğunu kanıtladın. Ancak ne yazıkki bu gücün birazdan sonra erecek. Senin için perde burada kapanıyor Mondain. Ölümünün
tadını çıkar. Hahahahaha..
Mondain hemen alt kata koşar. Kapıdaki iki muhafız, silahlarını Mondain'e doğrultmuş, saldırmak için beklemektedir. Mondain elini görünmeyecek bir şekilde arkasına götürür ve sihirli birkaç sözcük mırıldanır. Birden bir iki sürüngen de alevleriçinde kalır. Acı dolu çığlıklar içinde yanan sürüngenlerin cansız bedenleri sonunda yere düşer. Mondain kaşlarını çatıp sürüngenlerin cansız bedenlerine bakar ve içinde bulunduğu yapıyı araştırmaya başlar...
Bu sırada Discmen ve Erective bir zindan da uyanırlar.
Discmen : Burası tarikat liderinin benimle son temas kurduğu yer.
Erecitve : Bizi bayıltanlar madencilerdi, tarikat üyeleri değil. Onların hepsini öldürdük, unuttun mu?
Discmen : Yalnızca bu dünyadakileri öldürdük. Anlasana Erective, bütün bunlar tuzaktı! Madenciler isyan falan
etmediler. Tek amaçları bizi oraya çekmekti. Ancak Jesus'ı göndermemiz yaptıkları plana uymadı. Sanırım biz de bu yüzden
hala hayattayız. O'nu bulamazlarsa bize yerini soracaklar. Eğer Jesus ve Richman'de yakalanırsa hepimizin sonu olacak.
Erective : Peki madendeki o çukur ne için kazılmıştı?
Discmen : O bir çukurdan çok bir tünele benziyordu. Ama asıl soru şu : O tünel nereye ulaşıyor?
Erective : Mt. Kendall'a yakın olan neresi var ki?
(Bu sorunun üzerinden birkaç saniye geçer ve Discmen ile Erective şok olmuş bir ifadeyle birbirlerien bakarlar...)
Erective & Discmen : Jail!
Discmen : O tüneli Jail'a ulaşmak için kazdılar. Biz saf değiştirince bu dünyada onlara öncülük edecek biri kalmadı.
Erective : Bu yüzden tarikat üyeleri madenci kılığına girip hem bizi oyuna getirdiler hem de gizli bir tünel
kazdılar.
Discmen : Jack ve Rose... Eski hizmetkarlarımız artık tarikatın bu dünyadaki sorumluları oldular demektir.
Erective : Jesus'ın Nujelm'e gittiğini biliyorlar. O'na ve Fakir'e haber vermeliyiz. Jack onları bulursa çok geç
olacak.
Şimdi yaklaşık 14 saat geriye, Nujelm'e geri dönelim. Bakalım bütün bunlar olmadan önce orada neler olmuş.
Jesus : Evden değil şehirden çıkmamız lazim.
Fakir : Evden çıkınca hemen aşağıda bir liman var. Orada teknem bekliyor. Oraya ulaşabilirsek kurtuluruz.
Jesus ve Fakir canlarını son anda kurtarırlar ve Britannia topraklarına doğru yol almaya başlarlar...
Bu ufak hatırlatmadan sonra, Erective ve Discmen'in kaldığı zindana geri dönelim. Erective ve Discmen hala olan biteni
tartışmaktadırlar. Tam bu sırada önlerindeki demir kapı açılır ve içeriye tanıdık bir yüz girer.
Rose : Beni bu boş laflarla korkutamazsın, Erective. Artık çok daha güçlü bir efendiye hizmet ediyorum. Senin hayal
bile edemeyeceğin kadar güçlü...
Discmen : Kime hizmet ettiğini bilmiyorsun Rose. Kendi sonunu hazırladığının farkında değilsin.
Rose : Hala mı tehdit? Sizin burada hiç gücünüz yok. Bundan böyle bu dünyayı ben ve Jack yöneteceğiz. Siz ikiniz
ise, sizinle işimiz bittiğinde ölmek için yalvaracaksınız...
Erecitve : Hizmet ettiğin varlığın kim olduğunu biliyor musun? Bu dünyaya gelmekten korkuyor. Bu yüzden sizi
kullanıyor. Siz görevinizi yerine getirince ikinizi de öldürecek.
Rose : Efendimin kim olduğunu sizden daha iyi biliyorum. Başından beri biliyordum. Bana kalırsa bu laflarınızın tek açıklaması var. Siz ikinizde işe yaramazdınız. Bu yüzden biz sizin yerinizi aldık. Bunlar da kıskançlık krizleri olsa gerek.
Discmen : Öyleyse bildiğin gibi yap, Rose. Zamanı geldiğinde bize hak vereceksin ama senin için çok geç olacak.
Erective : Madem biz işe yaramazız neden hala yaşıyoruz? Bir an önce bitir bu işi. Ne senden ne de efendin olacak korkaktan korkmuyorum.
Rose : Hiç merak etme Erective. Çok yakında Jack; Fakir ve Jesus ile birlikte burada olur...
O sırada Jack içeri adım atar...
Bu lafın üzerine Rose ve Jack bir köşede sessizce konuşmaya başlarlar :
Rose : Efendimiz bunu duyarsa ne olur biliyor musun? Bize kesin bir emir verildi. Erective, Discmen, Jesus ve Fakir ele geçirilecek diye. Bu başarısızlık duyulursa ikimizin de sonu olur!
Jack : Sakin ol Rose, sakin ol. Sonsuza kadar kaçamazlar. Bir daha böyle birşey olmayacak.
(Erective arka taraftan yüksek bir sesle bağırır...)
Erective : Jesus ve Fakir'i sizle göremiyorum. Onlar arkadan mı gelecekler? Hehehe...
Jack : Eğleniyorsun bakıyorum Erective... Güzel, devam et. Çünkü bir daha fırsatın olmayacak...
Discmen : Son hatırladığım kadarıyla şu lider bozuntusu başarısızlıktan pek hoşlanmıyordu. Umarım bunu duymaz. Yoksa bizden önce sizin sonunuz gelecek.
Jack : Biraz daha konuşursanız kimin sonu daha önce gelecek ikinizde öğreneceksiniz!
Rose : Jack! Henüz değil, herşeyin sırası var. Haber beklememiz lazım. Bize gelecek emir doğrultusunda ne yapacağımıza karar vereceğiz. Çok yakında bize haber ulaşacaktır. Ben burada kalacağım. Sen Britannia'ya git. Eğer
anlaşma sağlanamazsa ikisinin de işini bitir.
Jack : Öyle olsun bakalım. Sen de dikkatli ol. Eğer bu ikisini elimizden kaçırırsak bizim işimiz biter...
Rose : Jack! Bu sefer de başarısız olma...
Jack : Merak etme. Muhafızları çok az. Bu sefer ikisi de ölecek...
Jack, yarım kalan işini bitirmez üzere yola çıkar. Bu sırada Richman de Britannia şehrine, Lord British'i ziyaret etmeye gitmiştir.
British : Evet, muhafızları azalttım. Artık bir tehlike kalmadığına göre, boşuna masraf olmasın...
Richman : Hehe... İyi etmişsin. Boşa masrafa gerek yok.
British : Küstahlık etmek istemem ancak buraya geliş sebebinizi sorabilir miyim, Lord Richman?
Richman : Genel kontrol, Lord British. Bir problem yok...
British : Lord Richman, bana da mı güvenmiyorsunuz?
Richman : Peki, Lord British. Sen eski üyelerimizdensin. Sanırım sana bunu söylememde bir sorun yok. Madenciler birkaç gün önce isyan etti.
British : Hmm... Ve sizde bunun Britannia ile bağlantısı olup olmadığını araştırıyorsunuz değil mi?
Richman : Hayır. Bu araştırmayı Erective ve Discmen üstlendiler. Ben, bir konuda Lord Blackthorne ile görüşmeye
gelmiştim. Daha doğrusu O'na bir iş vermeye geldim. Çok gizli bir iş. Ama, madem ki sen de öğrendin aynı işi birlikte
yöneteceksiniz...
British : Lord Richman, çok isterdim ancak artık ben yaşlandım. Blackthorne'da öyle. Bizden daha genç birilerini
bulmalısınız. Üzgünüm ancak bu işi kabul edemem...
Richman : Sana işi kabul eder misin demedim, British. İş vermeye geldim dedim!
British : Sesinizin tonunu hiç beğenmedim, Lord Richman. Lütfen kalemi terk edin ve üslubunuzu düzeltmeden gelmeyin!
Richman : Kontrolün kimde olduğunu unutuyorsun, British.
(British aniden ayağa kalkar, kaşlarını çatar ve tehditkar bir biçimde gözlerini Richman'e diker. Bir eli ise kılıcının
kabzasını kavramış, her an çekecekmişçesine durmaktadır.)
British : Bu şehrin tek bir Lordu var Richman! O da benim! Burada kontrol bende! Son kez söylüyorum. Burayı hemen
terk et ve bir daha da geri dönme!
Richman : Bu iş burada bitmedi British. Küstağlığının elbet bir karşılığı olacak...
Richman, kaleden sinirli bir şekilde ayrılır. Bu sırada kaleye girmekte olan Lord Blackthorne ile karşılaşır...
Aralarında geçen ufak tartışmadan sonra Blackthorne yoluna devam eder.
British : Tamam. Sinirlenmenin bir anlamı yok.
Blackthorne : Teklifi geri çevirmekle doğrusunu yaptığımızdan kuşkum yok. Ama bir yandan da meraklanmaktan kendimi alamıyorum? Eğer kabul etseydik bizden ne isteyecekti?
British : Bu şehrin başına ne geldiyse senin şu merakın yüzünden geldi zaten. Neymiş, denemek lazımmış, şehri Chaos yönetirse ne olurmuş...
Blackthorne : Eski defterleri açmanın sırası değil British. Bu konu burada kapanmaz. Richman tekrar gelecek.
Ama ne zaman ve ne şekilde?
British : Korkmaya mı başladın Blackthorne? Yönetim Kurulu biz olmadan hiçbir şey yapamaz! Bizi kaybetmeyi göze
alamazlar.
Blackthorne : Zamanında, ihanet etmeden önce, Discmen ve Erective'de Yönetim Kurulu üyesiydi. Ancak son hatırladığıma
göre, eğer akılları başlarına gelmeseydi bizi öldüreceklerdi.
British : Ne yani? Tekrar mı ihanet ettiklerini düşünüyorsun?
Blackthorne : Eğer öyle olsaydı buraya Richman değil Discmen ya da Erective gelirdi. Eğer düşündüğüm gibiyse, bu
sefer ihanet eden Richman...
British : Yönetim Kurulu değil, Dallas dizisi. Kimin ne çevirdiği belli değil. İyi de eğer Richman ihanet etse
Discmen ve Erective'in bundan haberi olmaz mı?
Blackthorne : Discmen ve Erective iki gün kadar önce Minoc'a isyanı araştırmaya gitmişler. O zamandan beri sesleri
çıkmıyor. Sence de garip değil mi?
British : O işte de mi Richman'in parmağı olduğunu düşünüyorsun?
Blackthorne : Aklına başka isim geliyor mu? Yönetim Kurulunda geriye kalan tek isim Richman. Buraya gelip bizi
tehdit eden Richman. Bize vereceği görevin gizli olduğunu söyleyen yine Richman.
(British tam konuşacağı anda, iki kişi koşar adımlarla odaya girer. İkiside ter içindedir.)
Biraz soluklandıktan sonra Jesus ve Fakir, Lord British ve Blackthorne'a olan biteni, Fakir'in nasıl hayatta olduğunu
anlatırlar...
British : Peki ya sen kimsin? Yönetim Kuruluna ait cübbelerden giyiyorsun ancak seni daha önce görmedim...
Jesus : Adım Jesus. Yönetim Kuruluna yeni katıldım. Discmen tarafından Fakir'i bulup geri getirmek üzere
görevlendirildim ancak saldırıya uğradık. Jesus'ı koruyan tüm muhafızlar öldü. Biz ise canımızı zor kurtardık.
Blackthorne : Ne saldırısı, hangi saldırı?
Fakir : Nujelm'deki evime saldırı düzenlendi.
British : Bu sabah saldırıdan haberim oldu. Şimdi her şey anlaşıldı. O esrarengiz, zengin tüccar aslında sendin.
Peki size saldıran kimdi?
Jesus : Daha önce hiç görmediğim biri. Üzerinde Yönetim Kuruluna ait, siyah bir cübbe vardı. Elinde ise kanlı bir
hançe...
Blackthorne & British : Jack!
Fakir : Jack? Jack the Ripper mı? Saçma! O hapiste.
British : Demekki çıkmak için bir yolunu bulmuş. Bütün sorunlar üst üste gelmeye başladı. Önce Richman şimdi de bu!
Jesus : Richman'in bu konuyla ne alakası var?
Blackthorne : Siz gelmeden bir süre önce O buradaydı. Bizi zorla kendi tarafında çekmek istedi, tehdit etti ancak
başaramayınca sinirlenip gitti. Yönetim Kurulunun bu konuda bir bilgisi var mı?
Jesus : Hayır. Richman'e orada kalması söylenmişti. Her ne yaptıysa Yönetim Kurulunun bilgisi dahilinde değil.
Fakir : Ortalık çok karışacak. Discmen ve Erective'e haber vermemiz lazım.
Jesus : Lord British, Lord Blackthorne. Güvenliği arttırın. Richman her neyin peşindeyse Discmen ve Erective'in
ortadan kaybolmasıyla bağlantılı olabilir. Bu yüzden bu konuda bilgisi olan herkesin üstüne gelecektir.
British : Siz ne yapacaksınız?
(Jesus cevap vermek üzereyken, içeriye biri girer.)
Jack : Muhafızlarınız öldü Lord British. Ama merak etmeyin. Birazdan siz de onlara katılacaksınız.
British : Elinden geleni ardına koyma!
Jack : Richman'in teklifini reddetmekle büyük hata yaptınız. Hatanızın bedelini ödemenizin vakti geldi.
Mondain, yapıda büyülü bir küre bulur ve büyülü birkaç sözcük fısıldadıktan sonra esrarengiz sesin bu küreden yayıldığını
anlar. Ancak Mondain zayıf düşmüştür ve dinlenmesi gerekmektedir. Bu yüzden küreyi de yanına alıp labirentten çıkmaya karar verir. Tam dışarıya adımını atacağı sırada küre parlamaya başlar ve esrarengiz ses yeniden duyulur.
Esrarengiz Ses : Tebrikler Mondain. Birkez daha kudretini ispatladın. Senin gibi bir hizmetkarım olmasını çok
isterdim. Ancak bunu kabul etmeyeceğini bildiğim için seninle zaman harcamak istemiyorum. Hoşçakal, Mondain.
Bu sözün ardından dışarısı sürüngen ordusuyla dolar. Binanın tek çıkışı kapanmıştır. Sürüngenlerin sayısı, yoktan var
olurmuşçasına, giderek artmaktadır. Mondain bir an için onlarla baş edebileceğini düşünse de artan sayıları karşısında
birşey yapamayacağını anlar ve binanın girişini bir enerji kalkanıyla kapatır. Ancak ne o kalkan sürüngenleri sonsuza
kadar engelleyebilecektir ne de Mondain o kalkan olduğu sürece dışarı çıkabilecektir.
Tam bu sırada, Mondain'in taştan yapıda karşılaştığı görüntü tekrar belirir.
Görüntü : Bu tarafa gel Mondain. Buradan çıkmalısın. Sana ihtiyaçları var...
Mondain : Şimdi sohbet edecek zaman değil. Eğer yardım edeceksen et, etmeyeceksen yolumdan çekil!
(Görüntüden ibaret cisim, birkaç sözcük fısıldar ve ellerini kaldırır. Ardından tam arkalarında bir kapı açılır)
Görüntü : Hemen kapıdan gir. Orada ne yapman gerektiğini göreceksin. Acele et...
Mondain : Peki ya bu küre? Bu ne olacak?
(Görüntü, elini kürenin üzerinde gezdirir.)
Görüntü : Tamam. Artık kürenin büyü etkisi yok. Ona tekrar büyü yapılmadığı sürece bu küreden sana ulaşamaz ve seni
duyamaz. Onu da yanında götür. Ben seni bu küre aracılığıyla izleyeceğim. Zamanı geldiğinde ben seni bulurum. Git şimdi.
Sana ihtiyacı olanlar var, bu enerji kalkanı daha fazla dayanamaz.
Mondain büyülü kapıdan geçer geçmez, görüntü ortadan kaybolur, kapı kapanır ve enerji kalkanı ortadan kalkar...
1. sayfa (Toplam 3 sayfa) [ 26 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |