Sadece bir dilenci... Sayfaya git: 1, 2, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Seni lanet dilenci bozuntusu..
O pis ellerinle yaklaşma bana..
Yalvarırsan belki 10 gp sadaka veririm..
13 Ağustos 1329.. Karanlık Britain ormanlarında ağaçkakanların delik teşik ettiği, yaşlı, üzgün bir meşe ağacı.. Anastasia'nın acıyla karışık çığlıkları gecenin karanlığında yankılanıyor, ağustos böceklerinin sinir bozucu seslerini bile bastırıyordu...
""12 Kasım 1328... Tam 9 ay 1 gün önceydi... Britain merkezine birkaç yüz metre uzaklıkta olmuştu herşey.. Elindeki paslı bıçakla koyunların yünlerini toplamaya çalışan gencecik kızı kestirmişlerdi gözlerine... Onlar... Sütü bozuk katiller... Sarı yeleli atlarını sürmüşlerdi kızcağızın üstüne.. Biri atından indi, zavallı kızı bir tokatta bayılttı.. Kız gözlerini açtığında sesini çıkaramadı, yalnızca ağlıyordu.. O çırılçıplaktı...""
Anastasia' nın çığlığı kesildi.. Yerini ağlayan bir bebegin tozpembe gözyaşlarını izleyen bir kadının sessizliğini fırsat bilen agustos böceklerinin haykırışları aldı..
- Bir oğlan...
Anastasia o kadar derin dalmıştı ki bebeğinin gözlerine, hemen arkasında gerilen yayın sesini duymadı...
- Benim zavallı oğlum.. Ne suç işledin de Tanrı seni bu kötülük dolu dünyaya böylesine pis bir şekilde getirdi..
Çamurlu elleriyle bebeğin ellerini tutmuştu...
- Oğlum, bu dünya öyle kirli bir yer ki, cehennemi özlüyorsun... İronik bir düşünce olsa da, senin ilerde güçlü biri olmanı isterdim.. Tanrı sana insanların acılarını yok edebilme gücü versin..
Bilinmeyen bir katil okunu Anastasia'nın sırtına çoktan nişanlamıştı..
Anne, bebeğinin kulağına yavaşça eğilir...
- Oğlum!.. Senin adın An... "Şlap"
Artık ne Anastasia' nın ne de ağustos böceklerinin sesi duyuluyordu...
Britain'in tozlu sokaklarında geçti çocukluk yıllarım... Beni dövmekle tehdit edip paramı zorla alan birkaç çocuktan başka kimse konuşmazdı benimle... İnsanlar, bir avcunu önünde taşıyarak kendilerine doğru yaklaşan paslı bedenimden koşarak kaçarlardı... Kaçarken de hakaret etmeyi unutmazdı hiçbiri... "Lanet olası pis dilenci..."
Bayat ekmeği çok severdim... Beni tok tutardı..
Açlık ve susuzluk benim günlerce dayanmaya zorunlu olduğum şeylerdi.. Her zaman yanımda olsalarda, onlara bir türlü ısınamadım...
Sefalet ve eziyet içinde geçen çocuklugumdan şimdiye ne değişti ki?...
Artık bayat ekmeği sevmiyorum... Çiğnerken dişlerim acıyor..
Başka?.. Hiçbirşey..
Keşke biraz param olsaydı... Karnımı güzel yemeklerle doyurabilseydim.. Üstüme sıcak elbiseler alabilseydim..
Yardımsever insanlar da olsaydı şu dünyada keşke... Hayırsever.. İyi.. Acıma duygusu olan...
Ve keşke ben tanışsaydım bu kişilerle.. Bir parça da olsa ben de gülümseyebilseydim, mutlu olabilsem... Günübirlikte olsa tozpembe görebilseydim dünyayı...
Var mı böyle iyi birisi Ey Tanrı' m... Eger yoksa bile, sen varsın ya...
Sağlıcakla...
Pisdilenci
O pis ellerinle yaklaşma bana..
Yalvarırsan belki 10 gp sadaka veririm..
13 Ağustos 1329.. Karanlık Britain ormanlarında ağaçkakanların delik teşik ettiği, yaşlı, üzgün bir meşe ağacı.. Anastasia'nın acıyla karışık çığlıkları gecenin karanlığında yankılanıyor, ağustos böceklerinin sinir bozucu seslerini bile bastırıyordu...
""12 Kasım 1328... Tam 9 ay 1 gün önceydi... Britain merkezine birkaç yüz metre uzaklıkta olmuştu herşey.. Elindeki paslı bıçakla koyunların yünlerini toplamaya çalışan gencecik kızı kestirmişlerdi gözlerine... Onlar... Sütü bozuk katiller... Sarı yeleli atlarını sürmüşlerdi kızcağızın üstüne.. Biri atından indi, zavallı kızı bir tokatta bayılttı.. Kız gözlerini açtığında sesini çıkaramadı, yalnızca ağlıyordu.. O çırılçıplaktı...""
Anastasia' nın çığlığı kesildi.. Yerini ağlayan bir bebegin tozpembe gözyaşlarını izleyen bir kadının sessizliğini fırsat bilen agustos böceklerinin haykırışları aldı..
- Bir oğlan...
Anastasia o kadar derin dalmıştı ki bebeğinin gözlerine, hemen arkasında gerilen yayın sesini duymadı...
- Benim zavallı oğlum.. Ne suç işledin de Tanrı seni bu kötülük dolu dünyaya böylesine pis bir şekilde getirdi..
Çamurlu elleriyle bebeğin ellerini tutmuştu...
- Oğlum, bu dünya öyle kirli bir yer ki, cehennemi özlüyorsun... İronik bir düşünce olsa da, senin ilerde güçlü biri olmanı isterdim.. Tanrı sana insanların acılarını yok edebilme gücü versin..
Bilinmeyen bir katil okunu Anastasia'nın sırtına çoktan nişanlamıştı..
Anne, bebeğinin kulağına yavaşça eğilir...
- Oğlum!.. Senin adın An... "Şlap"
Artık ne Anastasia' nın ne de ağustos böceklerinin sesi duyuluyordu...
Britain'in tozlu sokaklarında geçti çocukluk yıllarım... Beni dövmekle tehdit edip paramı zorla alan birkaç çocuktan başka kimse konuşmazdı benimle... İnsanlar, bir avcunu önünde taşıyarak kendilerine doğru yaklaşan paslı bedenimden koşarak kaçarlardı... Kaçarken de hakaret etmeyi unutmazdı hiçbiri... "Lanet olası pis dilenci..."
Bayat ekmeği çok severdim... Beni tok tutardı..
Açlık ve susuzluk benim günlerce dayanmaya zorunlu olduğum şeylerdi.. Her zaman yanımda olsalarda, onlara bir türlü ısınamadım...
Sefalet ve eziyet içinde geçen çocuklugumdan şimdiye ne değişti ki?...
Artık bayat ekmeği sevmiyorum... Çiğnerken dişlerim acıyor..
Başka?.. Hiçbirşey..
Keşke biraz param olsaydı... Karnımı güzel yemeklerle doyurabilseydim.. Üstüme sıcak elbiseler alabilseydim..
Yardımsever insanlar da olsaydı şu dünyada keşke... Hayırsever.. İyi.. Acıma duygusu olan...
Ve keşke ben tanışsaydım bu kişilerle.. Bir parça da olsa ben de gülümseyebilseydim, mutlu olabilsem... Günübirlikte olsa tozpembe görebilseydim dünyayı...
Var mı böyle iyi birisi Ey Tanrı' m... Eger yoksa bile, sen varsın ya...
Sağlıcakla...
Pisdilenci










1. sayfa (Toplam 2 sayfa) [ 18 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |